Münih Güvenlik Konferansı 18 Şubat 2022’de başladı…1963 yılından beri düzenlenen ve uluslararası siyaset için en önemli buluşma ve tartışma forumlarından biri…
2022 Konferans raporu: “Eğilimi tersine çevirmek: Öğrenilmemiş Çaresizlik”
Rapor “Münih Güvenlik Endeksi 2022’den elde edilen bulgular yüksek risk düzeyini yansıtmakla kalmıyor; aynı zamanda birbirini güçlendiren çok sayıda kriz karşısında “kollektif çaresizliğin” ortaya çıktığını da öne sürüyor.”
Raporda ankete katılanların Hindistan’da %69’u, Brezilya’da % 64’ü,Güney Afrika’da da % 63’ü, İtalya’da % 61, Almanya’da %49, ABD’de %50, Fransa’da % 59’u küresel sorunlar karşısında kendilerini çaresiz hissettiklerini dile getirmiş.
Demokrasilerde %57,demokrasi olmayanlarda %42…
Kendi ülkelerinin küresel sorunlar karşısında çaresiz olduğunu ifade edenlerin oranı, Rusya’da %38, ABD’de %41, Çin’de %44, Fransa’da %47, Almanya’da %50, İtalya’da %61, Hindistan’da %64, Brezilya’da %67…
Demokrasilerde %53, demokrasi olmayanlarda %42…
Rapor şu tesbitleri ifade ediyor:
“Tıpkı insanların “öğrenilmiş çaresizlik”ten -bir kişinin yaptığı hiçbir şeyin olumlu bir değişim sağlayamayacağı hissini tanımlayan psikolojik bir terim- muzdarip olabilmesi gibi, toplumlar da karşı karşıya oldukları zorluklarla başa çıkamayacaklarına inanmaya başlayabilirler.”
“Görünüşte bitmeyen salgın, iklim değişikliğinin giderek artan somut tehdidi, birbirine bağlı bir dünyanın can sıkıcı savunmasızlıkları veya artan jeopolitik gerilimler olsun, tüm bu zorluklar bir kontrol kaybı hissine katkıda bulunur.”
“Bu algı çok ciddi bir tehlike çünkü bu durum, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi sonunda gerçeğe dönüşebilir. İnsanlığın en zorlu sorunlarını çözüme kavuşturamayacağı sonucuna varan toplumlar, artık olayların akışını tersine çevirmek için hiçbir çaba göstermeyebilir”
“Stresli ve aşırı yüklenmiş toplumlarımız, değiştirecek araçlara ve kaynaklara sahip olmalarına rağmen, kader olarak gördüklerini kabul edecekler mi?”
2022 Münih Güvenlik Konferansı Raporu işte bu genel tespitlerle başlıyor. Sonra da güvenlik, sağlık ve teknolojik sorunlara değiniyor.
Her medeniyet göstergesi kuskusuz ki kültür, eğitim, felsefe, inanç, sanat gibi manevi iklimlerin maddi ifadesidir.
Aslında yaşadıklarımız bir medeniyet krizi ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır.
«Dünya gömlek değiştireceği zaman hadiseler sakınılmaz olur.”
Büyük, kendi realitesi içinde kavranması imkansız derecede büyük, adeta tabiatın bir hezeyanına, bir kabusuna benzeyen, o kadar büyük bir uzviyetin bir başkalaşma noktasını yaşıyoruz.
İnsanlık “Öğrenilmemiş Çaresizlik” içinde nereye varacaktır?
Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle diyor: “Realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir. Hakikati görmüşsün ne çıkar? Kendi başına hiçbir manası ve kıymeti olmayan bir yığın hüküm vermekten başka neye yarar?”
Evet Küresel Gidişat konusunda realist endişeler var. Maalesef krizin doğası, bölüşümün yeniden düzenlenmesi ihtiyacı, zenginliğin nasıl paylaşılacağı vs. gibi kapsamlı siyasi, toplumsal bir tartışma yürütülmüyor.
Bir medeniyet krizini yenmek, onun arızaları içinde şuuru muhafaza etmek, ona karşı gelmeğe çalışırken, dümeni ellerinden kaçırmamak, bir selde sürüklenmemek, bir tayfunda boğulmamak, bir yıldız müsademesinde toz haline gelmemek kadar güç…
Zamanı kendi başına bırakırsak, lehimizde çalışmayabilir; her şey derine doğru çekebilir. Evvela şartlarımızı tanımalıyız. Sonra işlerimizi sıralamalıyız.
Muvazaalar daima tehlikelidir. Bugüne getirdikleri kolaylığı yarın çıkaracakları imkansızlıklarla bize ödetebilirler.
Medeniyet bir birliktir. Bir insanın değerlerle mücehhez olarak şahsiyetini inşa etmesi gibi, medeniyetler de yüce değerlerle kurulur ve idame ettirilirler.
İnsanoğlunun yeryüzünde barış içerisinde mutlu bir hayat sürmesi ilmî bir zemini ve şuuru zorunlu kılar.
Küresel sorunlar karşısında ne yapabiliriz? Medeniyet kurucu milli, dinî, insanî ve evrensel değerlerimizi uluslararası toplumun oluşumuna katkı sağlamak için akıl, bilgi, ilim, düşünme ve tefekkürle önce kendimizde realize edip küresel örnek teşkil etme zamanı gelmedi mi?
2023’te Türkiye’nin Yeni Yüzyılı’nda bunları düşünmemiz ve buna göre hareket etmemiz gerekmiyor mu?