Afet…


Milletçe depremin acı sonuçlarıyla afet olarak bir kez daha sarsıldık.

Bir doğa olayı olan depremin fiziki,sosyal ve ekonomik yönden kayba uğratan, normal hayat akışını ve beşeri faaliyetleri durduran veya kesilmesine yol açan bir afete dönüşmesini sağlayan süreci sorgulamalıyız.

Afet yönetimi de, afet öncesini ve sonrasını kapsayan çok karmaşık bir yönetim faaliyetidir. Afet yönetimi toplumla beraber ve toplumun tehlikelere karşı savunmasızlığını azaltmak ve afetlerle başa çıkmak için gerekli yönetim aktivitelerin bütünüdür.

Bir afet üç farklı etmenin bir araya gelmesi ile oluşmaktadır. Bunlar bir tehlikenin varlığı, meydana gelen toplumun savunmasızlığı ve toplumun baş etme kapasitesinin yetersizliğidir.(Eyyüp Yildiz, Afet Sürecinin Kaos Teorisi ile Açıklanması, Doktora Tezi)

“Savunmasızlık, bir tehlikenin ortaya çıkaracağı can ve mal kayıpları ile çevresel hasar düzeyini belirleyen ölçüdür.”

“Afetlere yönelik direnci artırmak, afetlerin risklerini azaltmak ve afetleri yönetmek için bir toplumda mevcut tüm kaynaklar ve güçlerin toplamı kapasiteyi oluşturur.”

Şu halde bir doğa olayı olan deprem tehlikesinin meydana gelmesi halinde depremin değil depreme karşı toplumun savunmasını güçlendirmek ve direnci, riskleri ve yönetmek için kapasitemizin sorgulanması gerekir. Şüphesiz bu devlet ve toplum hayatıyla ilgilenen siyasetin meselesidir.

Bunun için sebep ve sonuç ilişkisi içinde anlamlandırıp akıl yürütme ve sorgulama için siyaset felsefesine ihtiyaç vardır.

Deprem sebeptir. Afet ise sonuçtur.

Afet sonucunu doğuran deprem midir?

Bir doğa olayının afete dönüşmesinin sorgulanmasında iki tür yaklaşımla meseleye bakılabilir: Afete deprem mi sebebiyet vermiştir? Afete dönüşmesinin deprem dışında sebepleri var mıdır?

Bu sorulara verilecek cevap zihniyetle ilgilidir. Şüphesiz afetin tüm sonuçlarını depreme bağladığınızda bütün sorumluluk depreme yüklenmektedir.

Böylece bu sonuçlara katlanma gibi anlayışla karşı karşıya kalırız. Bu ise sonuçları değiştirme sorumluluğunu da öteler. Böyle bir anlayış medeniyet anlayışımıza uygun değildir. Zira fay hattı var olandır, yaratılmıştır. Sır değildir. Fay hatları “afet” oluşturmak için değil kendi formasyonunun gereği kırılmaktadır. Bunun bilgisi de, kuralı da vardır. Buna ulaşma ise akılla olur.

Bir doğa olayı afete dönüşmüşse kendimizi sorgulamalıyız.

Hud Suresi ayet 61’de “O, sizi yeryüzünden yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı.”, Şura Suresi, ayet 30’da “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. ” diye buyurmuş. Öte yandan Rum Suresi ayet 41, “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” mesajını vermektedir

Zihniyet ve inanç dünyamızı şekillendiren bu mesajlara göre yeryüzü Allah’ın insana bir emanetidir. Bu emanetin, Allah’ın yeryüzünde yarattığı tabii denge çerçevesinde korunması, geliştirilmesi ve imar edilmesi gerekir.

Bu durumda insana düşen görev donanımını yani aklı kullanıp dünyanın yaradılışındaki fay hakikatine ulaşıp ona uygun imar faaliyetinde bulunmaktır. Bunu yapmadan oluşan doğa olayının afete dönüşmesinin sonuçlarının sorumluluğu ise sürecin içindekilere ve yönetimine aittir. Afet ve yol açtığı sorunlar, yönetimi çok boyutludur. Bu süreçte insanın bireysel sorumluluğu olmakla beraber afet sürecinde toplumsal ve bürokratik örgütlenme ve zihniyeti de etkendir.

Afet bireysel sorumlulukla bürokratik örgütlenme arasında kopukluk olmadan ele alınmalı.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir