“Dün dündür bugün bugündür.”
“Siyasette küslük olmaz.”
“Sil baştan”
“Şartlar değişti.”
Bunlar Suriye, İsrail, Mısır, BAE, S. Arabistan’la yeni ilişkilerimize gerekçe için kullanılan ifadeler. Yani geçmişte takınılan tavrın değişmesinin gerekçeleri.
“Eset oldu Esad.”
“Darbeci Sisi’den, kardeş Sisi’ye.”
“Katil Salman’dan, dost Salman’a”
“Görüşmemden görüşürüme”…
…
Bunlar da bu tavırların değişmesi üzerine dün bugün ekseninde ortaya konulan eleştirilerin ifadeleri. Yani sonuçlar üzerinden bir hesaplaşma.
Bu ifadeler devlet ve millet hayatında önemli etkileri olan kararların alınmasındaki dayanak ve süreçlerin arkasındaki gerekçeleri anlatıyor mu? Sorguluyor mu? Savunan ifadeler geçmişi unutmayı, bir amneziyi ifade etmiyor mu? Anlamak, şuurla bakmak gerekmiyor mu?
Yakın tarihimizde yaşadığımız olaylar, alınan kararlar ve yapılan tercihlerin sonuçlarından hissemize ne düştü? Bu kıssalardan çıkarmamız gereken dersler nelerdir?
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “geçmişimizle kuracağımız sağlıklı ilişki geleceğimizi belirleyecektir.” Geçmişi çok iyi anlamak¸ yorumlamak¸ şuur ve bilince sahip olmak gelecekteki tekamülümüzün yönünü ve seviyesini belirler. Devlet ve millet için hayatidir.
Harvard ve Stanford üniversiteleri öğretim üyesi Niall Ferguson “tarih felsefesi olmadan gerçekten tarihçi olamazsınız. Nedenselliğin doğasını anlamalısınız.” “Ölümcül hata, tarihi olduğu gibi olması kaçınılmazmış gibi yazmaktır.” diyor.
Akif’in dediği gibi “ders almak” gerek.
Evet dün dündür! Ama bildiğimiz dünün başka yöne gitmiş olabileceğini de hatırlamak gerekir. Bu bakımdan dünü olması gerektiği gibi anlamak hem ölümcül hatadır hem de sorunların kaynağını ve geleceğe yol göstermesi bakımından da sağlıklı değerlendirmemize engeldir.
“Siyasette küslük” olmaz ifadesi barışmanın bir gerekçesi olarak ileri sürülebilir ama eğer olmaması gerekiyorsa neden küsüldüğünün de açıklanması gerekmez mi?
Veya “Sil baştan.. Dün yapılanların neticeleri ortaya çıkmışsa “sil baştan” yapınca neticeleri değiştirecek miyiz?
Bir diğeri “Şartlar değişti”… Millet ve devlet hayatında alınan kararların dayandığı milli menfaattir. Bu dayanak değişmedikçe şartların değişmesine göre elbette tavırlar değişebilir. Şu halde kararlarının milli menfaatimize dayanıp dayanmadığı veya etkisi sorgulanmalı.
Dün olanlar acaba olmasaydı ne olurdu diye düşünmek gerekmez mi? Mısır, Suriye ile ilişkiler kopmasaydı ne olurdu? Mavi vatanda çıkarlarımız ne olurdu? Suriye’de terör örgütünün varlığı ve göç ne olurdu? BAE, Arabistan’la ne olurdu? İsrail’le ne olurdu?
Acaba bütün bunlar yaşanmasaydı sonuç ne olur diye düşünmek dünün başka yöne gidebileceğini de hatırlamak gerekmez mi? Yavuz Sultan Selim devletler inin ölümcül hatanın “gafletin gururu” olduğunu ifade etmiş. Şu halde dünü hatırlamak aynı zamanda gelecek için de kritiktir.
Bu noktada geçmişi laboratuvarda değiştirip yeniden üretemeyeceğimize göre bugünü sadece geçmişle sorgulamak da doğru değildir. Dün alınan kararlarda veya yapılan tercihlerdeki hataların elbette bedelini ödedik veya ödüyoruz. Ama geçmişi bugüne taşımakla da bugünü kavrayamayız.
Devlet ve millet hayatında oluşturduğu risklere karşı milletimizin iradesini belirleyecek olan sadece geçmiş adına sorgulamak değildir. Veya geçmişi silmek değildir. Mesele bugünü kavramak, geçmişin hatalarına düşmemektir. Bugün yapılanları geçmişin ışığında sorgulamaktır.
Evet, “dün dündür, bugün bugündür”, “sil baştan” diyerek geçmişi silerek ya da sadece dün yapılanla bugünü eleştirerek geçmişle sağlıklı ilişkiler kurup bugünü, geleceği kavrayamayız.
Politikalarda oydaşma mümkün olmayabilir ama bir milli gerçekliğe sahip olmak gerekir. Bu toplumsal gerçeklik için iki temel eksende sorgulama yapmak gerekmektedir. Geçmişte ve bugün alınan kararların alınmasını sağlayan süreç nasıl işlemiştir? Şu halde alınan kararlara ve bunların alınmasına yönelik bilgiye nasıl ulaşılmıştır sorusu öncelikle ele alınmalıdır.
Bu karar sürecinin kendi kontrol ve denge eşdeğerleri, güçler ayrılığı (uzmanlaşma), yönetim kurumları (bilimsel topluluklar ve meslek kuruluşları), oylama (alıntılar ve teyitler) ve sivil erdemleri içinde “bilgi” ve “gerçek arayışı” olmalıdır.
Kimlerle, nasıl, niçin?
Bir diğer husus da milli dış politika kararlarının milli menfaat ve mili güvenlik esasına dayanması gereğidir. Şu halde dün alınan kararlar da bu esaslar nasıl rol oynamıştır, bugün alınan kararlarda bu nasıl temin edilecektir?
Dünün menfi sonuçları telafi edilecek midir?
Kıssadan hisse: “Her milletin, onları yöneten kişiliklere veya belirli bir yönetici seçkinlerin ideolojik eğilimlerinin doğasına bağlı olmayan temel stratejik çıkarları vardır. Bu temel stratejik çıkarların gözardı edilmesi devletleri ve milletleri savurur.”
Kısa vadeli, hayali, narsistik ve şahsi inisiyatifler yerine, karar alma süreçlerinde bilgi, katılım, denge, istişare ile ülkemizin millî menfaatlerini dikkate alan, süreklilik arz edecek yaklaşımları benimsemek, dış politikada güç kazanmayı ve milli gerçekliği sağlayacaktır.