Söylemler, bahaneler, mazeretler…
“Ülkemizde teknik anlamda enflasyon değil, fiili bir hayat pahalılığı sorunu vardır.” denmiş.
Oysa Merkez Bankası Enflasyon ve Fiyat İstikrarı raporu şöyle yazıyor: “Enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının genel seviyesinde yaşanan sürekli artıştır.”
Merkez Bankasının bu kitabına göre “maaş ve ücretlerdeki artışın mal ve hizmet fiyatlarındaki artıştan az olduğu durumlarda enflasyon, tüketicilerin satın alma gücünü azaltmaktadır.”
YANİ SATIN ALMA GÜCÜ AZALINCA DA HAYAT PAHALI OLMAKTADIR.
“Enflasyon bir sorun mudur? Evet. Ama Türkiye’nin sorunlarının asıl sebebi ve çözüm yolu tek başına bu başlık mıdır? Kesinlikle değildir. Olsaydı başarılı enflasyonla mücadele programlarıyla her sorun çözülürdü. Teşhis yanlış olunca tedavi de istenilen neticeyi vermez.” denmiş.
Merkez Bankasının Enflasyon Fiyat İstikrarı kitabında yüksek enflasyonun ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini, gelir dağılımını bozduğu, ekonomik dalgalanmalar neden olduğunu, işgücü piyasasını olumsuz etkilediğini, uluslararası rekabet gücünü azalttığını yazıyor.
İktisat politikası, bilindiği gibi önceliklerin tercihi temeline dayanmaktadır. İzlenecek politikaların gerek tutarlılığı ve uygulanabilirliği, gerekse kredibilitesi bu önceliklerin doğru tespit edilmesine bağlıdır. Hedef ve politikalarda başarı buna bağlıdır.
Yüksek enflasyon ekonomiyi olumsuz etkiler. Ekonomiyi bozan toksik ortadan kaldırmadan ekonomiyi iyiye götürecek tedbirlerin etkisi olmaz. Ancak ekonomiyi düzeltmek için büyüme, gelir dağılımı, istihdam, rekabet gücünü olumlu etkileyecek başka politikalara ihtiyaç var.
Daha sonra “Batı’nın ekonomi mecralarına tabi olanlara göre enflasyon, insanların ve kamunun aşırı tüketiminden kaynaklanıyor.” denmiş.
Merkez Bankasının Enflasyon ve Fiyat İstikrarı kitabına göre enflasyonun 4 sebepten biri :
Talep: “mal ve hizmet arzının toplam talebin artış hızına ayak uyduramaması mal ve hizmet fiyatlarında artışa sebep olmaktadır. “Yani üretim tüketimi karşılamıyorsa fiyat artar.
Bu durumda şu soruyu sormak lazım: Üretim tüketimi karşılamıyorsa talebin kaynağı nedir? Üretmeden tüketmek dediğimiz olguyu tetikleyen borçlanmadır. Fiyat artışından daha düşük maliyetli borçlanma insanların tüketmesine yol açıyor. Bu da enflasyonist talep doğuruyor.
Maliyet: Üretim maliyetlerinde artış sonucunda toplam arzın azalması ve bunu takiben fiyatlar genel seviyesinin yükselmesidir.
Ücret ve kar enflasyonu olarak 2’ye ayrılır.
En büyük 500 sanayi kuruluşu karı 2021’de %139, maaş ve ücret ödemeleri %33 artmış.
Kar ücretin 4.2 katı artmış.
Diğer sebep Beklenti: İleride fiyatların yükselmeye devam edeceğini beklemeleri durumunda, geleceğe yönelik mal ve hizmet fiyatlarına artış olarak yansır.
Merkez Bankası Piyasa katılımcıları anketine göre enflasyon beklentileri kısa vadede daha belirgin olmak üzere tüm vadelerde arttı.
Para arzı: Yatırım ve tüketim harcamalarını artırarak fiyatlar üzerinde yukarı yönlü bir baskının oluşmasına yol açmaktadır.
Merkez Bankasının parasal gelişmeler raporu para arzının arttığını gösteriyor. Yani üretimin karşılamadığı talep artışının kaynağı para arzı.
Bu durumda artan fiyatlara rağmen tüketim talebi artıyorsa piyasadaki para artıyor demektir. Bir anlamda artan fiyatlara rağmen talep para arzıyla destekleniyorsa o zaman fiyat artışlarına destek verilmiş oluyor. Eğer para arzı artmazsa talep artmaz.
Enflasyonun aşırı tüketimden kaynaklamasına karşı çözüm için “… faizleri artırarak parayı tasarruf araçlarına yönlendirmek suretiyle tüketimi azaltmak ve böylece fiyatları düşürmek olarak sunuluyor.” denerek eleştirilmiş.
Adına ne derseniz deyin Kur Korumalı Mevduat veya Gelire Endeksli Borçlanma Senedi’nin amacı paranın tüketim yerine tasarrufa yönelmesini sağlamak değil midir?
TL’ye ödenen faiz üstü kur koruma veya kamu kuruluşlarının gelirine endeksli tahvil faiz değil alım-satım mıdır?
“Yaşananlara enflasyon diyebilmemiz için kamunun harcama disiplinin kaybolması, bütçenin çok yüksek açıklarla yönetilebilir olmaktan çıkması gerekir.” denmiş.
Devlet İç Borçlanma Tahvili kamu açıklarını finanse etmek için çıkarılmıyor mu?
11. Kalkınma Planı(2019-2023) Kalkınmanın Finansmanı Komisyonu raporu:
İç borçlanma artarken,dış borçlanmanın oran ve değer olarak azalmasının beklenmesi;bu tercihin iç finansmanda faizleri yükseltici bir etkide bulunacağını göstermektedir.
YANİ İÇ BORÇLANMA FAİZİ ARTIRIYOR.
Kamu kesiminin borçlanma ihtiyacı artmaktadır. Kamu kesimi açığındaki bu artış, kamu kesimi dengesinin önümüzdeki yıllarda faiz oranları üzerinde düşürücü bir faktör olmasını zorlaştırmaktadır.
YANİ FAİZİ DÜŞÜRMEK İÇİN KAMU KESİMİ AÇIĞINI AZALTMAK GEREKİR.
Enflasyon ekonomiyi bozar, banka kredilerinin genişlemesi iş çevrimine neden olur ve hiperenflasyon ihtimali asla göz ardı edilemez.
Ekonomiyi enflasyonla canlandırma,zengin “şişman kedilerin” para politikasını kendi lehlerine ve sıradan insanların zararına kullanmasıdır
Enflasyonda yapılması gerekenler değil de söylenecek en iyi şeyin ne olduğunu aramak çözüm değil. Sonuçlar üzerinden hesaplaşma, mazeret, bahane, söylem..
Doğru politika duruşundan çok daha fazla,doğru anlatı hakkında tartışma var.
Lafla peynir gemisi yürür mü?
Peyniri kim kaptı?
Enflasyon tartışmalarının sırf siyasileşmesi, halkın ne olup bittiğine dair anlayışını karmaşıklaştırıyor.
Ancak halk bunu bir numaralı sorun olduğunun farkında ve enflasyon daha düşük seviyelere dönene kadar da hiçbir şey hakkında kendilerini iyi hissetmeyecekler.
Et, peynir, yağ… Ekmek…
Bazen domates, patates, soğan…
Almak ya da alamamak?
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?”