“Meşrû olmayan emir ve isteklerde hiçbir kimseye itâat edilmez. İtâat ancak uygun ve meşrû hususlardadır. Hâlık’a isyanın emredildiği bir işte mahlûka itâat olamaz.” (Buhârî, Tefsîr-i Nisâ, 11; Müslim, İmâre, 31, 1834)
Bu hadis aslında bizlere inanç, kamusal, siyasal ve kurumsal hayat içinde bir itaate ilişkin genel bir kuralı ifade ediyor. Şüphesiz uygunluk ve meşruiyet sınırını da bu hayatın içindeki kurallar belirler. Bunlara mensubiyeti sağlayan da bu kurallardır.
Modern otoriterlik, cemaatçi örgütlenme, liderlik oligarşisi ve değişik toplumsal yapılarda görülen çoğulculuk eksikliğini “hikmet-i hükümet”, “devlet aklı”, “ulul emr” ve “biat”ı inanç ve düşünce dünyamızın kadim siyasal kültüründen uzaklaşarak anlatmakla meşrulaştırılamaz.
“Onlar …(devlet, millet ve hükümet) işlerinde meşveret ederler (danışma ve dayanışma sonucu ortak kararla yönetirler.) …” (Şura suresi, 38) “Akıllı kişilerle istişare ediniz,doğruyu bulursunuz. Onların dediklerinden dışarı çıkmayınız, aksi takdirde pişman olursunuz”(Hadis)
Kutadgu Bilig’de şunları yazıyor: “Her yapılacak işe meşveret ile çâre bulunur. insan her işini yakını ile danışmalıdır; her türlü iş danışma yolu ile halledilir. insan işinde ancak danışmak suretiyle muvaffak olur; danışmayan kimse sonunda peşiman olur.”
“İnsan kendisi kendi işini iyice bilemez; onu başkasına danışarak yapmak faydalı olur. Danışırsa, insanın bilgisi genişler; eğer bu danışmaya bilgi de katılırsa, o iş, tereddütsüz, elde edilir. İnsan kendi işini istişare ile yoluna koyar.
Danışmayan kimseye karışma, ondan uzak dur.”
Maturidi itaatin temel kurallara olması gerektiğini ifade etmiş. “Hâlık’a isyanın olduğu hususlarda mahlûka itaat edilmez.” ilkesi siyasî erke itaatin, şartların gözetilmesine bağlı olduğunu gösteriyor. Yani ulu’lemr denilen siyasî otoriteye itaatin mutlak olmadığı söylenebilir
“Ulul emr”e itaat hususunda bahsedilen İmam Maturidi’nin ifade ettiği gibi ise yöneten bir kişi değil yetkin, bilgi sahibi, yetkili kimselerdir. Şu veya bu işle, o işlerde mütehassıs ve derin bilgisi olan insanların sözlerine itaat iyiliği getirir, saadeti ve refahı getirir.
Makyavel’in “ahlak ve yasaların kısıtlamalarının dışında duran özgül politik çıkarların gözetilmesi” ve “yöneticilerin davranışlarının ussal olmaktan ziyade etkili olması” olarak kullandığı “devlet aklı” kavramı Türk milletinin inanç ve düşünce dünyası kapsamında değildir.
“Töre” kavramı toplumsal ve siyasal hayatı düzenleyen kurallar dizgesi değil midir? Kutadgu Bilig’de birlik ve dirlik içinde varlık ve sürekliliğinin sağlanması gücün yasa ve ona dayalı adalete dayanmasıyla anlatılır. Orhun Abideleri “töre” yani kuralların önemini anlatır.
Medeniyet anlayışımızda “hükümet etme”, “devlet aklı” bir erk kullanımının değil bir imar ve insanlar arasında hakkı ve hukuku hâkim kılmanın aracıdır. “Hüküm” yönetimde insanlara eşit muamelede bulunma sorumluluğu ve liyakate göre görev dağılımıdır.
Maturidi “mülk”ü insanı kendi kendisinin efendisi yaptığı özgürlükler alanı olarak anlayıp temel hürriyetleri dikkate alan yönetim olarak yorumlamış, yönetime bırakılan “emanet”in adil yönetimi ve eşitliği de kapsadığını belirtmiştir.
“Biat”,toplumsal sözleşme yerine günümüzde sorgulamadan boyun eğme anlamına yanlış olarak kullanılmakta ve anlaşılmakta yahut anlaşılması sağlanmaktadır. Oysa akıl, irade ve sorumluluğu yok sayan, böyle bir anlayış, inanç ve düşünce dünyamızın siyasal kültürü kapsamında değildir.