Dün sözde açılım, çözüm sürecinde ileri sürdükleri talepler bugün “Terörsüz Türkiye” sürecinde yeniden piyasaya sürülüyor. “Terörsüz Türkiye” bunların umurunda değildir.
“Muhafazakar devrimciler” ve “Kültürel Marksistler” milli devletimize, milli egemenliğimize, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, milli kimliğimize, milli kültürümüze, demokrasimize, dil birliğimize karşı cüretlerini yoğunlaştırmıştır.
Silahla amaçlarına ulaşamayanlar bugün politik olarak devlet ve millet varlığımıza, birlik ve bütünlüğümüze savaş açmışlardır. Bölücü sancıları nüksetmiştir.
Teröristbaşı ve PKK’nın siyasi uzantısı DEM Parti meclisi 12 Şubat açıklamasında şunları demiş:
“Türkiye’de Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı yok sayılmaktadır.”
“Türkiye’deki iktidarın Kürt halkına yönelik saldırılar”
“Anadilinde eğitim ve kültürel… haklara sahip olmalıdır.”
HÜDAPAR’ın 15-16 Şubat çalıştayının sonuç raporunda da şunlar denmiş:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılı toplumsal travmalar, katliamlar, kıyamlar, isyanlar, haksızlıklar ve hukuksuzluklarla geçti.”
“Laik temelde bir ulus devlet inşasına girişen cumhuriyetin yeni yönetici kadroları, … uyguladıkları politikalarla kardeşlik, adalet ve merhamet duygularını tahrip etmiştir.”
“Kürt meselesinin çözümü ancak ulus devlet paradigmasının … terk edilmesi suretiyle mümkün olabilir.”
“Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin”
“Ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir.”
“Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. “Anayasada Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır.”
“Şeyh Said’ten… devlet adına özür dilenmeli
“Kürtleri birbirinden ayıran Skyes-Picot sınırları sembolik hale getirilmeli.”
Ulus ötesi, etnik ve ırkçı ideolojiler bir çözüm olarak ileri sürülüp 100 yıl önce emperyalizmin Kürdistan meselesi bugün yine dayatılmaktadır.
Bu ifadeler milli mücadele ile kaderini belirlediğimiz Türk milletinin kurduğu Cumhuriyetin esaslarına, milli egemenliğe, milli devlete, dil birliğine, vatanımızın sınırlarına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırıdır.
Devletimiz katliamlarla suçlanmıştır. Sınırlarımız inkar edilmiştir.
Unutulmasın ki;
-Türk milleti milli mücadele ile kaderini belirlemiş milli egemenlik esasına dayalı Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur.
-Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir.
-Türkiye Cumhuriyeti devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
-Resmi ve eğitim dili Türkçe’dir.
-Vatandaşlık bağıyla bağlanan herkes Türk’tür.
-Temel hak ve hürriyetlerin öznesi insandır, vatandaştır.
-Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
-Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
-Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
-Türkiye vatanımızdır. Kürdistan diye bir yer yoktur.
Vatanımızı, milletimizi, devletimizi bölmek isteyen silahlı teröristler de siyasi ve zihni olarak bölmek isteyen politik teröristler de bunu unutmasın.
Ve şüphesiz Türk Milletinin egemenliğinin yegane temsilcisi TBMM’de teröristbaşı ulaklarını karşılayanlar siyasi olarak, Cumhuriyet Başsavcılıkları da hukuki olarak ihanetin tonlarına bunu hatırlatmalıdır!