Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun temel felsefesi milliyetçilik, milliyetçi fikir sistemidir. Kökleri kadim medeniyet ve kültürün düşünce ve tefekkür dünyasında olan fikir siyasi boyutuyla 1919’da başlayan milli mücadele ve 1923’te kurulan cumhuriyetle tarihin aleyhimize işleyen akışını değiştirmiştir.
Şüphesiz Yeni Yüzyıla da istikamet verecek olan da budur. Bu bakımdan kuruluş felsefesi aynı zamanda milletin yükseliş sürecini sağlayacak olan toplumsal özelliklerin dinamiğidir.
Şurası unutulmamalıdır ki Türk milletinin egemenliği ve bağımsızlığı ekseninde kurduğu Cumhuriyeti geleceğe taşıyacak olan bu fikir, birbirinden kopuk münakaşalar, hareketler, tezlerin uçuştuğu bir iddialar, sloganlar ve hareketler topluluğu değildir.
Milliyetçi fikir sistemi; gayesi, kullandığı kavramların tarifi, kullanacağı medodu, kabulleri açıkça ve ayrı ayrı belirtilmiş, nihayet bunları kullanarak uygulamaya ait politika, tedbir ve teklifleri çıkarabilen bir yapıdır.
Milliyetçi fikir sistemi, unsurları itibariyle başka fikirlerle füzyonlaşamayacağı gibi gayesini, tariflerini, metodunu ve kabullerini kabul etmeden ve yükseldiği kavramları bulandıran tuzakları fark etmeden sadece uygulamalarla ifade edilemez.
Milliyetçiliğin “dönüştürülebilir” olmaktan ziyâde “dönüştürür” olma niteliği vardır. Bu nitelik onun aksiyoner kuvvetidir.
Cenap Şahabettin’in ifadeleriyle “Yüksek fikirlere hizmetkâr olmayan, hakkı ile âmir olamaz.” “Fikren emir olamazsan esir olursun. İkisinin ortası yoktur.”
Milliyetçi fikir sistemi «Türk milletini, onu belirleyen değerlerle birlikte ebediyete kadar yaşatmak” gayesi için muhafaza etmek istediği çerçeve ve kabulleri içinde “ilim metodunu” kullanmayı ve gayeye ulaşmak için iç ve dış politikaya ilişkin tedbirleri kapsar.
İktisat, eğitim, reform, sanayi projeleri aslında Türk Milliyetçiliği’nin «uygulama» kademesinin içindedir. Ancak temelsiz sistem ne derece havadaysa, ideolojisiz uygulama da o derece havada kalmaya mahkumdur. Bütün bu uygulamaların gaye, tarif, metod, kabullerle uyumu da gereklidir.
Milliyetçi fikir sistemini farklı kılan başkalarından ayrıldığı noktalardır. Birilerinin fikrine her konuda katılmakla ifade edilemez. Milliyetçilik, ruhu ve özü kavranmadan bir başka icabı(öneri) kabul değil, ruhu ve özünü kabulle bizatihi kendi icabına çağrıdır.
Milliyetçilik, öz ve ruhu dışında başkalarının politikaları ve vasıtaları ile hedefe ulaşmayı benimserse, o zaman kendi varlığı ve ona duyulan kılavuzluk sorgulanır.
Milliyetçilik “hayal gücünün gardırobundan çıkarılıp giyilen” sanal, sözel ve dönemsel elbise değildir. Milliyetçilik bir araç, elde tutulan maşa değildir. Milliyetçilik fikir sistemi bütünlüğü içinde somut davranış, anlayış ve kavrayışla milletin rehberidir.
Arvasi’nin ifadesiyle “önemli olan, milliyetçiliği «doktriner» mânâda temsil ve organize etmektir. Muhtaç olduğu güç ve aksiyona ulaştırarak gerçekten «iktidar» yapabilmektir.”
Milliyetçiliği merkez, diğer eğilimlerin merkez dışı olarak algılanması çoğunluğa ulaştırır.
Şüphesiz politik ve ahlaki açıdan ideal görmediğiniz çeşitli siyasi gerçekçilikler karşısında “Muhafazası istenilen çerçeve”nin dışına çıkmadan düşünülmeyeni düşünmek ve “mümkün olanın sınırları” içinde hareket etmek de ayrı bir gerçekliktir. Bu gerçeklik araçları amaç haline getirmemelidir.
Ancak, unutulmasın ki değerler ve çıkarlar çatışmasında muvazaalar tehlikedir. Bugüne getirdikleri kolaylığı yarın çıkaracakları imkansızlıklarla ödetebilirler.
“Değişim kontrolsüz dönüşüme dümen kırar, özden uzaklaşırsa melez ve yozlaşmış bir anlayış karşımıza çıkar.”