Rusya-Ukrayna: Madalyonun diğer yüzü


Rusya’nın Ukrayna egemenliğini ve toprak bütünlüğünü yok sayan işgal süreci…Elbette sürecin bu noktaya nasıl sürüklendiğini ve madalyonun diğer yüzünü de sorgulamak gerekiyor…

İkinci Dünya Savaşı sonrası iki Süper güç ABD önderliğinde Batı Bloku ile Sovyetler Birliği’nin önderliğinde Doğu Bloku arasında 1947’de Soğuk Savaş başladı. ABD Başkanı Bush ve Sovyet lideri Gorbaçov,3 Aralık 1989’da Malta Zirvesi’nde Soğuk Savaş’ın sona erdiğini ilan etti.

30 Temmuz 1991’de Bush, Mihail Gorbaçov ile bir zirve için Moskova’ya geldi. Bush, Gorbaçov’a, Sovyetler Birliği’nin çökmesinin Amerika’nın çıkarına olmayacağını söyledi.“ ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını durdurmak için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordu.”

ABD Başkanı Bush bağımsızlık referandumu öncesi Ukrayna’ya gitti. 1 Ağustos 1991’de Ukrayna Yüksek Sovyeti oturumunda Bush Ukraynalıları Birlikten ayrılma oylamasına “hayır” oyu vermeye çağırdı, bunu “intihar amaçlı milliyetçilik” olarak nitelendirdi. ABD Başkanı Ukraynalıları “özgürlüğün bağımsızlıkla aynı şey olmadığı” konusunda uyardı. “Amerikalılar, uzaklardaki bir zorbalığın yerine yerel bir despotizm geçirmek için bağımsızlık arayanları desteklemeyecek.” dedi. Bush’un bu konuşması “Kiev usulü tavuk” diye adlandı… Bush anılarında şöyle yazıyor: “istikrarlı ve her şeyden önce barışçıl bir değişim görmek istedim. Bunun anahtarının siyasi olarak güçlü bir Gorbaçov ve etkin bir şekilde çalışan bir merkezi yapı olacağına inanıyordum.”

Brzezinski 1992’de “Soğuk Savaş ve Sonrası” makalesinde “barışı güvence altına almanın daha ​​uzun vadeli jeopolitik vizyon” gerektirdiğini vurguladı: “dünyanın önde gelen demokratik uluslarının konserinde yerini alabilecek gerçek bir emperyalizm sonrası Rusya’nın ortaya çıkması. Şöyle diyordu Brzezinski: “Rusya’ya yeni bir güvenlik kordonunun kendisini Batı’dan ayırdığını hissettirmemeli.” “Ruslara uzun süredir devam eden emperyal statülerine anlamlı bir alternatif sağlamak da önemlidir ve bu Batı ile ortaklık teklifi olmalıdır.”Brzezinski Rusya’yı bir post-emperyal devlete dönüştürmeye çalışan bir toparlanma programının Kırım’ın Moskova’nın kontrolüne geçmesinin Ukrayna’yı tecrit etme ve nihayetinde yeniden tabi kılmasıyla engel olabileceğini yazmıştı. Brzezinski “Ukrayna’nın kendisini güvenli ve bağımsız bir devlet olarak istikrara kavuşturmayı başarması jeopolitik olarak önemlidir. Bu, Rusya’nın demokratikleşen ve giderek artan bir şekilde emperyalizm sonrası bir devlet olarak evrim şansını otomatik olarak artıracaktır.”

Siyaset bilimci Prof. Mearshemeir, “Dengeleme Stratejisi” yazısında “Avrupa’da, Sovyetler Birliği çöktükten sonra, bölge artık egemen bir güce sahip değildi. ABD, askeri varlığını düzenli olarak azaltmalı, Rusya ile dostça ilişkiler geliştirmeli ve Avrupa güvenliğini Avrupalılara bırakmalıydı.” Demişti. Mearshemeir, “Bunun yerine, NATO’yu genişletti ve Rus çıkarlarını görmezden geldi, çatışmayı Ukrayna üzerinde kıvılcımlandırmaya ve Moskova’yı Çin’e yakınlaşmasına yardımcı oldu.” diye yazıyor.

Evet Soğuk Savaş sonrası Ukrayna hakkında bazı stratejistlerin tespitleri bunlar…Elbette ABD ve Avrupa içinde bu konuda oldukça fazla değerlendirmeler olmuş…

Ukrayna Ocak 2008’de Ukrayna’ya NATO’ya katılma sürecinin ilk adımı olan “üyelik eylem planı” verilmesini talep etti. NATO’nun liderler düzeyindeki zirvesi 3 Nisan 2008 tarihinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te toplandığında çözüme kavuşturulması gereken kritik dosyalardan biri Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye alınıp alınmayacakları meselesiydi. İlginç olan baba Bush 1991’de Ukrayna’nın bağımsızlığını istemezken oğlu ABD Başkanı Bush, 2008’de Ukrayna’nın bağımsız bir ülke olarak NATO üyeliğini destekliyordu. Ama Rusya’yı tahrik etmek istemeyen” Almanya ve Fransa “üyelik eylem planı” verilmesine karşı çıktı.“ NATO 2008 Bükreş zirvesinde şu karar alındı: “NATO, Ukrayna ve Gürcistan’ın ittifaka üye olma yolundaki arzularını memnuniyetle karşılamaktadır. Bugün bu ülkelerin NATO üyesi olacakları hususunda görüş birliğine vardık… Üyelik Eylem Planı, üyelikleri yolunda bir sonraki adımdır” 2008’den bu yana Ukrayna’ya “üyelik eylem planı” konusunda hiçbir ilerleme olmadı.

2022’de ABD ve NATO, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğini adım adım paylaşmıştı. Ve Rusya NATO’nun Ukrayna’ya genişlemesinin bir tehdit oluşturacağını ifade ederek Ukrayna’yı işgale başladı. Bugün NATO’ya üyelik için eylem planı verilmemiş Ukrayna, NATO ve Batı’dan daha fazla destek arayışında. İşgal sonrası destekler başladı. Acaba işgalden önce bu destekler verilseydi, Ukrayna kendini savunma konusunda daha güçlü olmaz mıydı?

Büyük Güçlerin ulusların kaderlerini halklarının ve hükümetlerinin başları üzerinde meşru bir şekilde belirleyebileceğine dair bir varsayım daha vardı: Yumurta kırmadan omlet yapılmaz. Ukrayna yumurtasıyla yapılan omletten kim nasıl faydalanacak?

Bugün Batı, Ukrayna’lıların Rusya işgaline karşı direnişini kutlama sebebi yapıyor. Ve Batı Bloku Ukrayna Krizi karşısında ilk defa birlik oluyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell “Putin’in Savaşı Jeopolitik Avrupa’yı Doğurdu” diyor. Borell: “Avrupalılar yıllardır, dünya sahnesinde siyasi hedeflerimizi takip etmek için amaç ve yetenek birliği ile AB’nin nasıl daha sağlam ve güvenlik bilincine sahip hale getirilebileceğini tartışıyor. Geçen hafta bu yolda, önceki on yılda yaptığımızdan daha ileri gittik.” Borell “Bu sevindirici bir gelişme, ancak yapılacak daha çok şey var.” diyor ve “Putin’in galip gelmesine izin verirsek kimsenin güvenliği olmayacak. Artık herhangi bir kural yoksa, hepimiz tehlikede olacağız.” diyor.” Jeopolitik Avrupa” için görevlerinin ne olduğunu ifade ediyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası ABD ve AB bütünleşmesi sağlandı. ABD’nin ve Fransa’nın beyin ölümü gerçekleşti dediği NATO’nun Avrupa güvenliği bakımından önemi vurgulanmaya başladı. ABD/AB ve Rusya işgalden kendilerine göre sevindirici sonuçlar çıkarıyor.

Ukrayna acı çekiyor. Jeopolitik sadece kendi gerçeklerini değil aynı zamanda başkalarının gerçeklerini de dikkate almalı. ABD ve Rusya, yalnızca her iki tarafın da açık siyasi çıkışları olduğu durumlarda ve sonrasında gerilimi düşürmeyi başarıyor. Bakalım bu süreçte nasıl bir çıkış sağlanacak.

Daha önce vurguladığım gibi “Dünya gömlek değiştireceği zaman hareketler sakınılmaz olur.” Bu sakınılmaz hareketler karşısında Atatürk’ün 100 yıl önce ortaya koyduğu “milli siyaset” vizyonuyla 2023’te başlayacak Türkiye’nin Yeniyüzyılı’na yeniden bakmak gerekmiyor mu?

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir