“TÜRKLÜĞÜ AYAKLARI ALTINA ALAN” AĞIZLARA UYGUR TÜRKLERİNİ SİYASET MALZEMESİ YAPTIRMAYIZ


Cumhurbaşkanlığı seçim süreci yaklaştıkça Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yeni siyasi manevralara girdi, yeniden milliyetçi söylemlere sarılmaya, milliyetçilik pozları takınmaya başladı. Aslında iktidar uğruna papaz elbisesi bile giymekten çekinmeyeceğini deklare eden, sık sık “gömlek değiştiren” böyle bir zihniyetten de başka bir şey beklenemez.

Bu yeni siyasi yol haritasının gereği olacak ki; Milliyetçilik ile ırkçılık arasındaki farktan bihaber, her fırsatta milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen Erdoğan 16 Nisan 2014 günü 18 Mart Üniversitesinde bir televizyon kanalında gençlerle yaptığımız konuşma üzerine bizimle milliyetçilik hususunda polemiğe girmeye, hatta aşık atmaya kalkışmıştır.

Bunu yaparken de her zaman yaptığı en iyi şeyi yani, gerçekleri çarpıtarak yalana başvurmayı seçmiştir. Başbakan yalan ve iftira siyasetinde her geçen gün kendini aşmakta, iftira hatipliği ünvanını her geçen gün fazlasıyla hak etmektedir. Görünen o ki, söz konusu televizyon programında bizim dile getirdiğimiz gerçekler Erdoğan’ı çileden çıkarmış, o programda söylediğimiz sözlerin ağırlığını, ezikliğini bir türlü üzerinden atamamıştır. Bizim başbakanın gayri milli politikalarını yerden yere vurmamız onu çıldırtmış ve bu patolojik ruh haliyle her gittiği yerde bize cevap yetiştirmeye çalışmaktadır.

Bu haddini bilmez zat, 18 Nisan 2014 tarihinde genişletilmiş AKP il başkanları toplantısında ”Bu MHP’nin Genel Başkanı ve yanındakiler acaba bugüne kadar Uygurların yaşadığı o Çin’deki yerlere kaç kere gittiler? İnanın, bir kere gittiklerine ben inanmıyorum.” Şeklinde gerçeklere uymayan, hakikatten uzak bir açıklama yapmıştır.

Bu yalanına cevap vermiş olmama rağmen, yalanını yüzüne belgeleriyle vurmuş olmama rağmen yalan ve iftira hatipliğine utanmadan devam etmiştir. Bu yalan ve gerçekleri çarpıtan sözlerine 27 Nisan 2014 tarihinde Kayseri’de de devam ederek “Oktay Vural öyle demiyor, Oktay Vural sahip çıkmış. Hayatında ayağı ne Urumçi’ye değmiş, ne oralara bulaşmış, çıkmış öyle diyor.” Diyerek yeni yalanlarına yenilerini eklemiştir.

Biraz utanma duygusu olsa bu sözleri sarfeden birine “bu yalanları söylemeye utanmıyor musun” diyeceğiz ancak anlaşılan o ki, Başbakan’dan bu duygu çoktan alınmıştır. Allah bizi yalan söyleye söyleye yüzü kösele derisine dönen bu siyaset bezirgânların iftiralarından korusun.

Erdoğan unutmamalıdır ki; kendisi Rahmetli Erbakan’ın deyimiyle kısa şort ile top peşinde koştururken, biz, Tanrı dağlarını yüreklerinde her daim taşıyan ülkücüler, Ötüken türküleri söylüyor, Kaşgar hayalleri kuruyor, bir elimizde al bayrak bir elimizde gök bayrak ile haykırıyorduk.

Erdoğan bize laf yetiştirirken, Uygur Türkleri’nin yaşadığı coğrafyanın adını bile bilmiyor “Çin’deki o yerler” diyerek geçiştiriyor. Sayın Başbakan o yerler dediğiniz ata yurdumuz “Doğu Türkistan”dır. Türkiye’de vatanımızda paralel vatan inşa etmek için Kürdistan zırvasını kullanmaktan çekinmeyen Erdoğan Doğu Türkistan adını dahi anmaktan kaçınmaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan 27 Mayıs 1 Haziran 2002 tarihleri arasında Genel Başkanımızla gerçekleştirdiğimiz yine Aralık 2011’de MHP milletvekillerinin Doğu Türkistan, Uygur bölgesi ziyaretlerimizi bilmesine rağmen yalan söyle-mekten utanmamaktadır. Erdoğan’ın ifadeleri külliyen yalandır. Bu kadar kolay yalan söyleyen birinin milletimizin manevi ve ahlaki değerlerinden nasiplenmediği açıktır.

Tek sermayesi yalan olan birinin yalanlarını yüzüne vurmamdan hala utanmayanlara haddini bildirmeye devam edeceğim. Ben söylediklerinin yalan olduğunu ispat ettim. Şimdi kendisine HODRİ meydan diyorum. Eğer dediklerini ispat etmezsen şeref ve haysiyet bahsinde yine boşa çıkmış olacaksın.

12 yıldır sürdürdüğü kimliksiz siyaset anlayışı ile Türkiye’nin şerefli tarihinin karalanması, Türk milletinin aşağılanmasını bir alışkanlık haline getiren Baş-bakan Erdoğan’dan Doğu Türkistan davasını anlamasını ve sahiplenmesini beklemek elbette haksızlık olur. Orhun kitabelerindeki kutlu nasihatlardan isti-fade etmek ve milletini müreffeh huzurlu bir şekilde yaşatmak üzere gece gündüz çalışmayı değil kitabelere giden yolu asfaltlamış olmayı milliyetçilik sananların bunları anlamalarını beklemiyoruz.

Bu minvalde, 45 yıllık siyasi hayatında hep Türklük davası güden ve bu davayı muzaffer kılmak için canını ortaya koyan bu harekete ve mensuplarına söz söyleyecek en son kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hayatı boyunca Türklükle problemi olan her fırsatta Türk milletinin değerlerini, kimliğini, tarihini çarpıtan, aşağılayan, hor gören Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sen kim, milliyetçilik kim? Milliyetçilik sana teğet bile geçmez. Bu millet, kendi diliyle, bayrağıyla, tarihiyle hesabı olan, ona husumet besleyen, Kandil’le, Erivan’la ihanet açılımları sahneye koyan, Türklüğü, milliyetçiliği ayaklar altına alan, Türk milletini ağzına almaktan çekinen birinden milliyetçiliği öğrenecek değildir.

“Türklük” kavramı, milliyetçilik kavramı siyasi konjonktüre, siyasi eğilimlere, taraftarların lobi faaliyetlerine, bölücülerle oturulan müzakere masalarına, AB, ABD ve Ermenilerin isteklerine göre pusulalarını, gömleklerini değiştirenlerin ağzına alacağı bir kavram hiç değildir.

Madem Başbakan Doğu Türkistan’a, Türklere sahip çıktığını iddia etme cesaretini gösteriyor, şu sorulara cevap vermelidir:

Hamas temsilcilerinin, PYD temsilcilerinin ülkemize ayda bir ziyaretler gerçekleştirdiği bir dönemde, dünyanın pek çok ülkesinde toplantılar düzenleyerek Uygur Türklerinin sorunlarını duyurmaya çalışan “Uygur Ana” diye tanınan Rabia Kadir’in, Nisan 2006’da İstanbul’da düzenlenen Dünya Demokrasi Platformu toplantısına katılmak ve Ocak 2007’de Mazlum-Der kısa ismiyle bilinen derneğin vereceği İnsan Hakları Ödülünü almak için Türkiye’ye giriş yapmak üzere vize alamamasından Recep Tayyip Erdoğan değil de kim sorumludur?

Bu kapsamda hükümet yetkilileri ile görüşen Doğu Türkistan temsilcisi kardeşlerimize “Çin ile ilişkilerimizi bozmak istemiyoruz” diyen hükümet yetkilileri kimlerdi, Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetine mensup değiller miydi?

Rabia Kadir’in Türkiye’ye gelmesine niye izin vermiyorsun? Kendisi suçlumudur? Suçu nedir? Yoksa yabancılar Rabia Kadir’i kendi ülkelerinin milli güvenliğine tehdit olarak nitelendirdi de her zamanki gibi onların talimatını mı yerine getiriyorsun?

Aynı şekilde Dünya Uygur Kongresinin Genel Sekreteri Dolkun İsa’nın, 2008 yılının 22 Ağustos’unda tatil için geldiği Antalya Havaalanı’nda, ‘Türkiye’ye süresiz giriş yasağı olduğu’ söylenerek, Almanya’ya geri gönderilmesinden de Recep Tayyip Erdoğan sorumlu değil midir?

5 Temmuz 2009 yılında, yıllardır süren baskı ve zulmün katliama dönüştüğü bir ortamda Başbakan ve hükümeti katliamları durdurmak için basın açıklaması yapmanın ötesinde ne yapmıştır?

2012 yılını Çin yılı ilan ederken Doğu Türkistan şehidlerimizi, Türkiye sevgisiyle dolu Uygur kardeşlerimizin kalplerini mi düşündün?

Çin zulmünden kaçan ancak geçiş izin verilmediği için 18 gün Atatürk havalananında esir kalan 35 Uygur Türk’üne çektirilen zulümden haberin yokmuydu? MHP buna tepki koymasaydı haberin olacakmıydı? Buna tepki konulduktan sonra onları Türkiye’ye almadın mı? Tepki koymamızdan, onlara sahip çıkmamızdan niye bu kadar rahatsız oldun?

Sınırlarımızı hiçbir engel olmaksızın Suriye’lilere ardına kadar açarken, zulümden kaçan Uygur Türklerinin bazı taleplerini yerine getirmiş olmanı lütuf olarak göstermen ve bunu iç politika malzemesi yapman tıynetini ve zihniyetini ortaya koymuştur.

Türk milletinin adını silmeye çalışan, milletimize Türk diyemeyenler, milletimizden paralel millet, Devlet’imizden paralel devlet inşa etmek isteyenler Doğu Türkistan davasını, Uygur Türkeri’ni bilmez.

Şurası unutulmasın ki Uygur Türkleri’nin sıkıntılarını azaltmak için atılan her adımı destekledik, desteklemeye de devam edeceğiz. Bunu da Türk devletinin mileti için bir görevi görürüz. Ancak Uygur Türklerini, Doğu Türkistan davasını, Türklüğü ayaklar altına alanların, Türk milletinin adını silmek isteyenlerin, bu Türklüğü red eden çarpık zihniyetlerinin üstünü örtmek için kullanmasına, istismar etmesine, Uygur Türklerini siyaset malzemesi yapmasına asla izin vermeyiz. Kimsenin şüphesi olmasın ki, bu konuda bize dil uzatanlara her zaman haddini bildiririz, bundan sonra da bildirmeye devam edeceğiz.