Yabancılara toprak satışı kapitülasyonlara dönüşüyor


 YABANCILARA TOPRAK SATIŞIINA  İLİŞKİN  OTURUMDA  TBMM GENEL KURULUNDA YAPTIĞIIM KONUŞMA

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, bugün aslında çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. Biraz önce AKP Grubu adına konuşma yapan Değerli Milletvekilinin ifade ettiği gibi hafife alınacak bir konu değildir. Dolayısıyla, biz bunlar söylendi, bu oyu aldık şu oyu aldık… Bugün eğer İsrail’in kurulduğu topraklar parayla satın alınmışsa, oraya birtakım devletler kurulmuşsa, bu konuda “Ee ne var canım, işte sırf zenginlik olsun diye sattık.” diyenlerin, şimdi nasıl lanetle anıldığını bütün ecdadımız bilmektedir. Dolayısıyla bu tip stratejik konularda milletin menfaatini dikkate almak lazım.

Özellikle çoğunluk partisinin değerli milletvekillerine ve ona oy veren değerli vatandaşlarıma sesleniyorum, basite alınacak bir konuda konuşmuyoruz. Son derece stratejik bir konudur. Dolayısıyla bir ekonomik gücün yabancıların eline geçmesi ve yabancılaşmasının siyasi sonuçları olmuştur, tarihte de olmuştur. Biraz önce bir başka değerli milletvekilinin ifade ettiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında gelir getiren birtakım değerlerin yabancılaşması ve bu yabancılaşma sonucunda ekonomik gücün yabancılara girmesi ve bunun siyasi sonuçları getirdiği tarihimizde yazıldı.

Bu bakımdan, “Toprağa ne olacak? Alacak, götürecek mi?” Toprağı alacak, götürecek değil ama gücü, ekonomik gücün siyasal sonuçları doğurduğunu tarih yazıyor. O bakımdan, bu tip konularda bu tür polemiklere ihtiyaç yok. Bugün, üretim kaynaklarının yabancılaşması dünyanın her yerinde takip edilmektedir. Bugün, eğer bankaların önemli bir kısmı yabancı ise, bu bankaların verdiği krediler yoluyla kendi sanayisini nasıl desteklediği konusu millî bir konu olarak hepiniz tarafından tartışılıyor. Sayın Başbakan bile söylüyordu. “Nedir bu bankalar, niye vermiyor KOBİ’lere?” diye şikâyetlerde bulunuyordu. Onun için, millî gücün unsurlarının, esasının toplumun fertleri elinde olması esas olmalıdır. Bu yönüyle bakıldığı zaman, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yüzde 74’ü yabancılara ait, sıcak para 120 milyar dolara ulaşmış, ithalat görülüyor, üretiminiz yabancılaşmış. Karar verebiliyor musunuz? İthalat, maalesef üretimi kuşattığı için, bugün, cari açığı azaltmak için bir sürü tedbir almak zorunda kalıyorsunuz. Bunun elbette siyasi sonuçları olmaktadır.

Bakın, tasarruf oranımız, yüzde 24’ten yüzde 12’ye düştü ve bununla yabancıların sıcak para gelmesini, düşük kur, yüksek faizle destekledik, kaynaklarımız aşındı. Ne olur canım, ne gerek var bunlarla niye demiyorsunuz? Şimdi “Cari açığı azaltmak için tedbir almamız gerekir” diyorsunuz. İşte aynı örnek: Toprakları satın, bir şey olmazmış. Bal gibi olur. Bu, ekonomik gücü eline geçirenlerin Türkiye’ye nasıl bir siyasi dayatma yapabileceği hususu, nasıl kendi menfaatleri için başka ülkelere müdahale ettiklerini gayet iyi görüyoruz. Birtakım stratejik şirketlerin stratejik rezervleri, petrol için bu coğrafyayı düzenleyenlerin toprak konusunda da siyasal gücü kontrol etmek istememesinin bir sebebi olabilir mi? O bakımdan, bütün bu gelişmelerin sağlıklı değerlendirilmesi gerekmektedir. Böyle bir mirasyedi gibi, olanı satalım, şunu satalım. Suyu sattınız, sularınız Pepsicilerin, colacıların eline geçti, ne olacak?

Bu şekilde millî piyasalar oluşmaz. Bu şekilde, küreselleşme sürecinde rekabet gücü olan bir Türkiye oluşmaz. Sayın milletvekili diyor ki:  “Bakanlar Kuruluna güvenmek lazım.” Hukuka güvenmek lazım. Bakanlar Kurulu gelip geçici, dolayısıyla Türkiye’nin kaderi bir bakanlar kuruluna güven esasına değil, hukuk esasına göre yapılır. Arzumuz, isteğimiz nedir? Diyoruz ki: “Hukuki ve fiilî mütekabiliyet olsun.” Değerli arkadaşlarım, hukuki ve fiilî mütekabiliyet dikkate alınarak bunları geliştirin.

Ve bu yönüyle bakıldığı zaman toprak satışı konusu önümüzdeki dönemin en önemli alanlarından biridir. Bakın değerli arkadaşlarım, petrol rezervleri üzerinde oyun oynayan büyük güçler bu rezervleri şirket envanterine geçirdikten sonra o ülkelerin düzeni üzerinde oyunlar oynamaya başladılar. Oralarda hâkimiyet alanlarını oluşturmanın asıl amacı, enerji kaynaklarının kaynağında güvenli bölge hâline dönüştürmektir. Bugün, geldiğimiz dünyada da, önümüzdeki dönemde önemli ölçüde gıda güvenliği, gıda ihtiyacı özellikle Orta Doğu ülkeleri için önemli bir sorundur. Bugün, dünyanın çeşitli yerlerinde Arap şehirleri ve Orda Doğu ülkeleri büyük arazileri almakta, bu büyük arazileri işlemek suretiyle kendi ülkelerinin gıda güvenliğini sağlamaktadır.

Dolayısıyla, bugün bu konularla ilgili gelişmelerin stratejik boyutu dikkate alınmadan değerlendirilmesi yanlıştır. Onun için bu toprakları biz işleyelim, onun için bu toprakları da benim çiftçilerim işlesin; ürünlerini satalım onlara. Bu toprakların fakir bekçisi olmayalım; arzumuz, isteğimiz budur. Yeter artık! Sayın Başbakan diyor: “Öz yurdunda garip, öz yurdunda parya!” Necip Fazıl’ın şiirini okuyor ama bugün geldiğimiz bu noktada öz yurdunda garip, öz yurdunda parya oluyor çiftçiler. Ne olacak, bu toprakları kim ekecek, kim biçecek? Onun için, bu konularla ilgili, özellikle toprak satışı olmak üzere, bunu mütekabiliyet esası ve Türkiye’nin stratejik ihtiyaçlarını dikkate almadan “Şuna güvenmek lazım, buna güvenmek lazım.” diye bir yaklaşımla değerlendirmek mümkün değil.

Size şimdi 19 Aralık 2011 tarihinde huzurlarınızda yaptığımız bir tartışmayı burada ifade etmek istiyorum, özellikle AKP’li milletvekili arkadaşlarıma. O gün, orada merkezî yönetim bütçe kanununun son maddesini görüştüğümüz zaman, yine burada mülkiyet satışı konusu gelmişti. Vatan toprağı… O gün, ben, şunları söylüyorum:

“Oktay Vural (Devamla) – Biraz önce, Nurettin Bey… Değerli milletvekilleri, bakın, burada ‘Vatan toprağı satılıyor.’ filan şu meseleler… Vatan toprağı gayriciddiye alınabilecek bir konu değildir…” Vaat edilmiş topraklar falan gibi ben eleştirilerde bulunuyorum ve AKP’nin 2003 yılında çıkarttığı mütekabiliyeti kaldıran, daha doğrusu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen süreci anlatıyorum ve Sayın Canikli, bizim eleştirilerimiz üzerine, AKP Hükûmeti “Efendim, ülkeler, mütekabiliyet karşılıklılık esasına göre bunları yapmıştır.” deyince “Söz veriyor musunuz?” dedim. “Mütekabiliyet esasına göre yapılacağına söz veriyor musunuz? Ben bunu bir söz olarak alıyorum.” dedim. Sonra, Sayın Canikli, yine, burada “Öyle söylemedim, öyle demedim.” diye söyledi yani mütekabiliyet esasını dikkate almayacaklarını söyledi ama değerli milletvekilleri, bakın, burada, Sayın Canikli’nin verdiği bir söz var, bu sözü size okumak istiyorum: “Geleceğe yönelik olarak nasıl olması gerektiği ya da mütekabiliyetle ilgili yapılan tartışmalar bu kapsam dışındadır… Sayın Başkan, ben şuna inanıyorum yani bir yabancının mütekabiliyet şartı olsun ya da olmasın konut alması, Türkiye’de yaşamak amacıyla konut almasında hiç sakınca görmüyorum… Sadece toprak kavramına şiddetle karşıyım.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, bunları ayırmak lazım. Genel ifadeyle bunları değerlendirmek doğru değil. Ben de oradan “Doğru değil sayın milletvekilleri, bu yanlış bir gidişat, lütfen müdahale edin.” diye size sesleniyorum. “Nurettin Canikli (Giresun) – Çünkü Sayın Vural benim adımı ifade ederek gelecekle ilgili, mütekabiliyetle ilgili bir düzenleme geldiği zaman, daha doğrusu mütekabiliyet şartı aranmaksızın toprak satışı konusu… Toprak demeyelim ‘Gayrimenkul satışı konusu…’” Diyor ki: “Toprak dışındaki gayrimenkul satışını mütekabiliyet esasına göre düzenleyelim.” “Toprakta kesin söz veriyorum.” diyor, “söz veriyorum” diyor. Bunu kim söylüyor? O zaman, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli söylüyor bu eleştirilerimize karşılık. Dolayısıyla, burada “Gayrimenkul satışıyla ilgili, konut satışı, şunlar, bunlarla ilgili satışlar yapılırken, özellikle bizim her alanda mütekabiliyet aramamız gerekir.” ifademize rağmen, Sayın Canikli “Bu, toprak konusunda olmalı.” sözünü vermişti ama bugün, bakalım bu sözler AKP Grubu tarafından nasıl değerlendirilecek, bu sözler yerine getirilecek mi getirilmeyecek mi? Yoksa “Sözler geçmişte  söyleniyor, havada uçuyor.” diye bakarsak değerli kardeşlerim, unutmayalım ki tutanaklar şehadet ettiği kadar, gözler ve kulaklar da şehadet edecektir.

O bakımdan, mütekabiliyet şartı kaldırılmadan bu esaslar dâhilinde bir düzenleme yapılmasının, fiilî ve hukuki mütekabiliyet esaslarına göre toprak satışlarının dikkate alınmasının daha doğru olacağını ifade ediyor ve bu düzenlemeye karşı olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum.