17 Aralık Türkiye için bir milattır. Bugün bizler, 11 yıldır ülkeyi hukuka aykırı şekilde, tek adamcı, baskıcı, fütursuzca yöneten, pek çok kirli ilişkiler içine girmiş, bölücülerle kol kola hareket eden, milletin maddi ve manevi değerlerini sürekli aşındıran, dışarıda içeride iflas etmiş bir anlayışın son çırpınışlarına şahit olmaktayız.
11 yıldır ülkeyi bu anlayışla yöneten AKP iktidarı artık öyle bir hale gelmiştir ki, boğazına kadar rüşvete, yolsuzluğa boğulmuş, kir ve pislik paçalarından akmaktadır. Ancak bunların ar damarları o kadar çatlamış olacak ki, hala yolsuzluğu ve rüşvetçileri savunarak bir “istiklal mücadelesi” başlattıklarını söyleyecek kadar şuursuzlaşmışlardır. Başbakan hızını alamamış bir de “savaş” kabinesi kurmuş durumdadır. Öyle ki, soruşturmayı yapan savcılara suç duyurusunda bulunan Bekir Bozdağ’ı Adalet bakanı yaparak, HSYK’nın başına getirmiş, fişlemelerde adı geçen müsteşarını İçişleri Bakanı yapmıştır. Herhalde kendisini de yakında başkomutan ilan edecektir.
Tabi burada sormak lazım? Düşman kim, kime karşı İstiklal Mücadelesi veriyorsun? Kendi atadığın Yolsuzluğu ortaya çıkaran polisler mi, savcılar mı düşman?
Başbakan Erdoğan’ın bu güne kadar düşman ilan etmediği polis ve savcılar kalmıştı şimdi onları da düşman ilan etti, onlara da savaş açtı. Yel değirmenleriyle savaşan Donkişot’a döndü. Allah akıl fikir versin.
Başbakan bütün bu yolsuzlukları, rüşveti, kara parayı savunurken “istiklal mücadelesi” vereceğiz derken, bu istiklal savaşı adı altında başbakanın çaresiz bir şekilde girmiş olduğu “istikbal” çırpınışlarını görmekteyiz. Dört parmak gitmiş, başparmak kendi başının derdine düşmüştür.
Başbakan Sadece rüşvet alanları, yolsuzluk yapanları savunmuyor, neredeyse AKP hükümetinin beşte birini rüşvete boğan Rıza Sarraf adlı şahıs için “Hayır işlerini sever” diyecek kadar şuursuzlaşmıştır.
O Rıza’nın kime hayrı dokundu bilmeyiz ancak soruşturma dosyalarından, tapelerden anlaşılıyor ki, başbakan yakınlarına ve hükümet üyelerine baya bir hayrı dokunmuş. Hepsi Milyar dolarlık hayırlara gark olmuşlar.
Başbakana uçakta, Rüşvet dağıtan Rıza Sarraf’ın Egemen Bağış’ın ofisine çantayla girip çantasız çıktığı görüntülerini sormuşlar, Başbakan buna ne cevap vermiş sizce?
“Teslim edilirken görüntüleri var mı? Sadece ‘çantayla girdi çantasız çıktı’ gibi bir yaklaşım olabilir mi? Böyle bir hukuk var mı? Belki o çantayla kitap falan götürülmüştür.”
Böylesine önemli bir soruşturma ve iddiayla ilgili böylesine gayri ciddi bir cümleyi ancak Erdoğan gibi biri kurabilir.
Başbakana göre o çantanın içinde milyon dolarlar yok, kitap var.
Başbakan Hatırlıyorsunuz daha önce kitaba da bomba demişti.
Başbakan şimdi neredeyse bakanların beşte birini rüşvete boğan adamın adının da Rıza Sarraf değil Rıza SAHAF olduğunu söyleyecek.
Başbakan neredeyse Rıza, kara para aklamıyor , kitap satıyor, sahaflık yapıyor diyecek. O Sarraf değil, sahaf sahaf diyecek.
Millet de bu yalanı yutacak kadar saf sanıyor.Biraz edepli olun, biraz bu millete saygılı olan.
Bu sözlerin milletin karşısında hiçbir değeri yoktur, kimse başbakanın bu sözlerini ciddiye almamakta ve başbakan bu sözleriyle milletin gözünde yolsuzluğa sahip çıkan siysetçi figürünü daha da güçlendirmektedir.
Erdoğan TÜRGEV üzerinden oğlu Bilal Erdoğan’ın operasyonda adının geçmesine, “Neymiş, vakıfla ilgili bir imar değişikliği için talepte bulunmuş. Vakıfla ilgili imar değişikliği için belediyeye gitmek suç mu? Fatih Belediye Başkanı Fatih Demir için söylediklerine bakın. “Bina yaptı, 25 yıllığına TÜRGEV’e kiraladı.” diyorlar. Yapar” demektedir.
İmara uygun olmayan arazilerin imara açılması suç değil midir? yolsuzluk değil midir?
Başbakana göre hukuksuz bir şekilde imar değişikliği isteyen kişi oğlu Bilal’se suç değildir.
Görülmektedir ki bu bir istiklal meselesi değil, Bilal meselesidir. Bu bir vatan, millet meselesi değil, Bilal meselesidir.
Hukukun katledilmesi, onca polis memurunun sürülmesi, ülkenin tarumar edilmesi, rüşvetçilere teslim olunmasını görünce “istiklal mücadelesi” verdiğini söyleyen başbakana “ Bir Bilal uğruna ne güneşler batıyor yarab” diye haykırasım geliyor?
Başbakan madem “Bilal” uğruna istiklal savaşı başlattı, “istiklal marşını” da değiştirsin, “bir hilal uğruna ” yerine “bir Bilal uğruna ne güneşler batıyor” desin olsun bitsin.
Hukuk, adalet, devletin kurumları maalesef bir Bilal uğruna, gemicikler uğruna feda edilmektedir.
Bütün bu hukukun ayaklar altına alınması, devletin itibarının beş paralık olması başbakanın istikbali uğrunadır.
Yazık..Utanç verici bir durum.
Başbakan bir de dinden imandan bahsediyor, Bir taraftan Kuran, Allah, peygamber diyeceksin, ümmeti olduğun peygamberin adını anacaksın, ancak o peygamberin “Vallahî, hırsızlığı sabit olan Mahzum kabilesinden Fatıma değil, kızım Fatıma bile olsa, ayrım yapmaz ve cezasını verirdim” düsturuna kulaklarını tıkayarak ““Oğlum Bilal yolsuzluğa, rüşvete bulaşmışsa ” görmem diyeceksin. Bu nasıl bir dindarlıktır, bu nasıl bir muhafazakarlıktır? Yolsuzluğa, rüşvete paye vermek ne zamandan beri muhafazakarlık olmuştur?
Önceki gün Başbakan Erdoğan konuşmasında “Kur’an, Allah Peygamber diyen şunu şunu yapar mı” diyor.
Ben de soruyorum, Allah Kur’an, Peygamber diyen rüşvet yer mi, yolsuzluk yapar mı, harama el uzatır mı?
Allah; Kur’an Peygamber diyen birinin aklına şu ayetler niye gelmez?
“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (işbaşındakilere) (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara, 2/188)
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 4/29)
Allah’tan, Kur’andan, Peygamber’den bahseden biri “şeriatın kestiği parmak acımaz” sözünü aklına getirmez mi hiç, 11 yıldır yolsuzluğa, rüşvete kol kanat gerer mi hiç?
Yolsuzluk ve rüşveti ortaya çıkaranları sürgün eder. Hakkı, hukuk yok eder. Adaletin temeline dinamit koyar mı hiç?
Dinden imandan bahseder biri, nasıl yolsuzluk yapar, rüşvet alır, kara para aklar, tüyü bitmedik yetimin hakkını yer? Yolsuzlukların, rüşvetin üzerini örtmek için akıl almaz işlerin altına imza atar…
Rüşvet ve yolsuzluğu günlerdir can siperane savunan başbakan Erdoğan çıkmış bir de “Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanın da emin olduğu insandır” diyor. Güler misin ağlar mısın? Bu millet Başbakan Erdoğan’ın elinin ne kadar uzun olduğunu, dilinin ne kadar edepten yoksun olduğunu gördü görmeye de devam ediyor.
İftiracının dini imanı olur mu, arkadaşlar?
Başbakan Erdoğan Akrep gibi eninde sonunda kendini sokacaktır.
Kendi istikbali için milletin dini duygularını da hayasızca istismar etmektedir.
Yaşananlara bakar mısınız? Başbakanın atadığı yeni polis müdürü savcılık kararını tanımıyor? Savcının talimatlarını dinlemiyor, yürütme yargının üstünde baskı uyguluyor. Burası muz cumhuriyeti mi? İstanbuldaki emniyetten 400 Polise bir daha buraya gelmeyin denmiş. Kimin evinden kimi kovuyorsunuz? İstanbul Emniyetinin tamamı dağıtılmış. Böyle bir ülke olabilir mi?
Başbakan kendini kurtarmak için emniyeti ve yargıyı birbirine düşürmekten çekinmemektedir. Başbakanın tek kaygısı kendi istiklalidir. Devletin ve milletin istikbalini düşünen biri böyle bir ihanetin içinde olur mu? Polisi savcıyı, yargıyı emniyeti bir birine düşürür mü?
İçişleri bakanı devir teslim töreninde hiç sıkılmadan bir de “Soruşturmaya hiç dahilimiz olmamıştır” diyor. 400 polis, 140 polis müdürü görevden alan sen değil misin?
Soruşturmayla ilgili bilgi sızdırdığı iddia edilen şube müdürünü savcıya göndermeyen sen değil misin?
Başbakanın “Belgeler varsa bizimle paylaşın, gereği neyse yaparız” demesi ne anlama geliyor biliyor musunuz arkadaşlar?
Dörtyüz polisi yolsuzluk operasyonu yapmasın diye dağıtan, adli kolluk yönetmeliğini değiştiren, Savcıları Adalet Bakanı yoluyla tehdit eden biri o belgeleri sizce ne yapar?
Bu “ Siz o belgeleri bize verin, biz o belgeleri ortadan kaldırırız, o belgelerde iddia edilen delileri karartırız, belgeleri ortaya çıkanları süreriz, basını sustururuz, her şey Ak Pak olur.” Demektir.
Bunun böyle olduğunu dün Yeni ortaya çıkan 100 milyar dolarlık bir büyük yolsuzluk soruşturmasının bizzat önünün kesilerek yapıldığını gördük.
Rüşvet, sahtecilik, nüfuz kullanma, gibi iddiaların olduğu ve önemli kamu görevlileri ve siyasilerin bulunduğu bu soruşturmanın sahibi Savcı Muammer Akkaşın soruşturma dosyası elinden alınmıştır.
Akkaş bu baskılara dayanamamış; “Tarafımca yürütülen soruşturmada, karşılaştığım baskılar nedeniyle aşagıdaki açıklamayı yapma zarureti hasıl olmuştur” diyerek bir açıklama yaparak Başbakanın bu sözlerinin ne anlama geldiğini ortaya koymuştur. Savcı bu açıklamasında:
-Cumhuriyet Savcısı olarak soruşturma yapmam engellenmiştir…
– Gerekçe gösterilmeden dosya elimden alındı.
– Soruşturma deşifre edildi.
– Gözaltı kararını Emniyete bildirdim ama Emniyet Müdürleri emri yerine getirmedi.
– Delillerin karartılmasına imkan verilmiştir.
-Yargıya açıkça baskı yapıldı, mahkeme kararı uygulanmadı
Demiştir.
Bu açıklamalar yargının yürütme tarafından nasıl ablukaya alındığını açıkça göstermektedir. Savcının bu açıklamasından sonra bu ülkede “hukuk vardır” demek artık imkansızdır.
Türkiye tarihinde hiç görmediğimiz bir şekilde Başsavcı çıkıyor açıklama yapıyor ve “bana baskı yapıldı” diyen soruşturmanın savcısını yalanlıyor, “o savcı yalan söylüyor” diyor.
Görülmektedir ki, adaletin çivisi çıkmış, Hukuk katledilmiş, iktidar adalete açıkça tecavüz etmiştir. Bu ülkede artık kimse devlete güvenemez, siyasetçinin aldığı kararlara itibar edemez. Çünkü adalet arayacağımız mekanizmalar bir bir itibarsızlaştırılmakta, güçler ayrılığı rafa kalkmaktadır.
Bütün bunları yapanlar bir de utanmadan sıkılmadan, “Eğer sizin elinizde hakikaten hukuka uygun ciddi belgeler varsa bunları önce bizimle paylaşırsınız. Gereği neyse biz yaparız.” Diyor.
Evet başbakan gereğini yapıyor, Kendine uzanacak yolsuzluk dosyalarını bir bir kapatıyor, dosyanın savcısını görevden alıyor. Bu gerçekten büyük bir rezalettir. Bu operasyonun dış güçler yalanıyla artık kimseyi kandıramazlar.
Başbakanın gereğini nasıl yaptığını tüm dünya gördü. Yargı üstünde terör estirdi, soruştumayı yürütenleri açığa aldı, delilleri kararttı. Savcıdan dosyayı aldı. Kara parayı akladı, yolsuzluk yapanları korudu, milletin değil, 76 milyonun değil, tüyü bitmedik yetimin hakkını yiyenlerin başbakanı olduğunu gösterdi. Bu idareye kim güvenecek şimdi?
Şimdi ben buradan soruyorum:
İktidar tarafından önü kesilen bu yolsuzluk soruşturmasında 28 büyük ihalede toplam 100 milyar dolar kamunun zarara uğratıldığı iddia ediliyor bu doğru mudur?
Bu yolsuzluk dosyasında Başbakanlık, Ulaştırma Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Başbakanlık Kalkınma Ajansından onlarca şüphelinin izlendiği, takip edildiği doğru mu?
Bu yolsuzluk soruşturmasında En üst düzey siyasetçilerin çocukları, önemli işadamları ve bürokratların da isminin geçtiği iddiası var. Bu doğru mudur?
Önemli işadamlarından birinin Yasin El Kadı ve O’nun Suudi Ortağı Usame Kutup’un da şüpheli olduğu iddiaları doğru mudur?
Etiler Polis Okulu’nun arazisiyle ilgili ihale, 14 Termik santral ihalesi, Sultanbeyli’de bir maden arazisi, Urla’da bir siyasetçiye SİT alanı üzerinde yapıldığı iddia edilen villaların usulsüzlüğü, bir vakıfa yapılan usulsüz bağışlar toplandığı iddiaları doğru mudur?
Bu yolsuzulk dosyasının savcısını bu yüzden mi görevden aldınız? Bu soruları vatandaşlarım adına soruyorum ve Adalet Bakanından acilen yanıt bekliyorum.
Değerli arkadaşlar, Başbakan Erdoğan 17 Aralık’tan bu yana attığı adımlarla, hukuğu , adaleti, devletin itibarını yerle bir etmiştir. Kendi istikbali için kurumları birbirine düşman etmiştir. Kutuplaştırmış, milleti yormuş, milleti canından bezdirmiştir. Devletin itibarını yeniden sağlamak gerekmektedir. Acilen yeni bir sayfa açmak gerekiyor.
Rüşvet ve yolsuzluk paçalarından akan bu hükümet derhal istifa etmelidir. Millet bu yükü taşıyamaz. Millet bu kenelerden kurtulmalıdır.
Böyle büyük yolsuzluk iddialarının olduğu bir süreçte, millet adına hareket eden yargıyı bypas eden AKP hükümetini artık Bu halk sırtında taşımaya devam edemez.
Başbakan bindirme kalabalıklara aldanmasın. Yolsuzluk, rüşvet algı yönetimiyle, minareyi çal kılıfını uydurur yoluyla saklanabilecek bir şey değildir. Dış güç, paralel devlet, hükümete operasyon masallarını millete yutturamazsınız. Mızrak çuvala sığmaz olmuştur. Sabahtan akşama kadar karın tokluğuna çalışan milyonların her isyanlarında akıllarına ayakkabı kutularındaki milyon dolarlar gelecektir ve Hükümet yargıdan kaçmaya çalışsa da milletin vicdanlarında çoktan mahkum olmuştur.