PKK Halk Savaşı Stratejisinde Yenilmiştir
Sayın Nihat Ali Özcan (Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi) ve Sayın Erol Başaran Bural’ın(Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, Terörizm ve Radikalleşmeyle Mücadele Savunma Araştırma Merkezi) PKK’nın halk savaşı çıkarmada başarısızlığına ilişkin PKK’nın kendi yayımladığı birincil kaynakların ampirik içerik analizine dayalı uluslararası çalışması yayınlandı. “Contributing factors to PKK’s failure to implement Mao’s protracted people’s war strategy” başlığıyla yayınlanan bu 43 sayfalık çalışma devlet yönetimi ve siyaset için önemli tesbitler ve dersler içeriyor.
Bu çalışmaya göre PKK “Kürdistan Devleti” kurmak için MAO’nun halka savaşı stratejisini uygulamış. Bu stratejinin 3 aşaması var: Stratejik savunma, stratejik denge ve stratejik saldırı. PKK, Mao’nun uzun süreli halk savaşı stratejisinin ilk aşaması olan stratejik savunma aşamasında kalmış ve stratejik denge aşamasına geçememiştir. Yani bu stratejisi başarısız olmuş.
Bu başarısızlığın faktörleri arasında ideolojik çöküş, halkın desteğinin sağlanmaması ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Alan Kontrolü Stratejisine Geçişi var.
İdeolojik Çöküş: Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Marksist/Leninist ideolojilere olan inanç azaldı.
Halkın desteğinin sağlanmaması: Protesto ve isyanlara yeterli katılımın sağlanamamasının temel sebebi PKK’nın halk nezdinde meşruiyet sorunudur. Gerek ideolojik gerekse sosyal ve kültürel faktörler ile Devletin Önlemleri ve Sosyal İhtiyaçları karşılaması halkın katılımını zayıflatmıştır. Ayrıca PKK halk protestolarına desteği sağlayamamıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Alan Kontrolü Stratejisine Geçişi: TSK’nın terörle mücadeledeki stratejik yaklaşımını değiştirmesi, PKK’nın başarısızlığındaki en önemli faktörlerden biridir. TSK, “alan kontrolü” adı verilen yeni bir strateji geliştirmiş ve “komuta birliği” konseptiyle uygulamıştır. Mao’nun “halkı deniz, gerillayı balık” metaforunu tersine çevirerek “balık ağı taktiği” benimsemiş, PKK’nın aktif olduğu tüm alanları bu ağ ile çevirerek operasyonlarını sınırlamıştır.
PKK halk nezdinde meşruiyet oluşturamamıştır.
Mao’nun uzun süreli halk savaşı stratejisine göre meşruiyet, savaşın başarısı için merkezi bir öneme sahiptir. Mao’nun stratejisinde meşruiyet, sadece teorik bir kavram değil, aynı zamanda halkın desteğini, katılımını ve savaşın başarılı olmasını sağlayan pratik ve hayati bir unsurdur. PKK’nın meşruiyet sorunları, örgütün Mao’nun uzun süreli halk savaşı stratejisini uygulama başarısızlığının temel nedenlerinden biri olmuştur.
PKK’nın Meşruiyet Arayışları ve Karşılaşılan Sorunlar:
PKK, başlangıçta Marksist/Leninist ideolojiyi benimseyerek bağımsız, demokratik, birleşik bir “Sosyalist Kürt Devleti” kurmayı hedeflemiştir. Örgüt, bu ideoloji doğrultusunda Filistinli gruplardan askeri eğitim ve lojistik destek almıştır. Öcalan, Türkiye’deki diğer Marksist/Leninist örgütler gibi “protracted people’s war” yaklaşımını tercih etmiştir. Öcalan, Mao gibi, geniş halk desteği olmadan savaşın kazanılamayacağına inanmış ve “halkı denize, gerillayı ise denizde yaşayan balığa” benzetmiştir.
Ancak PKK’nın meşruiyet arayışları çeşitli nedenlerle başarısız olmuştur:
1. “Sömürgecilik” İddiasının Kabul Görmemesi: PKK, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin Türk Devleti tarafından işgal edildiği fikrinin, halkın gözünde gerçek dışı bulunmasıyla önemli bir meşruiyet sorunu yaşamıştır. Bu bölgeler, 11. yüzyıldan itibaren Selçuklu, Osmanlı İmparatorlukları ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti yönetimi altında bulunmuştur. Bu durum, PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti’ni “sömürgeci” olarak gösterme çabasının Vietnam’daki gibi bir karşılık bulmasını engellemiştir.
2. Etnik Kimlik ve Sosyalizm İdeolojisinin Toplumda Karşılık Bulamaması: PKK, etnik Kürt milliyetçiliği fikrini yeterince güçlendirememiştir, zira Kürtlerin önemli bir kısmı Türklerle Türkiye’nin batı illerinde yaşamakta, aralarında evlilikler bulunmakta ve yüksek derecede kültürel ve dini bir birliktelik mevcuttur. Ayrıca, PKK’nın Marksist/Leninist sosyalizm ideolojisi, güçlü bir şekilde “dindar” olan Kürt toplumu arasında geniş bir kitle desteği bulamamıştır.
3. Dış Destek Eksikliği: Soğuk Savaş döneminde faaliyetlerine başlayan PKK, Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle Sovyetler Birliği ve Çin’den doğrudan destek alamamıştır.
4. Sosyal İhtiyaçların İstismarı Yoluyla Meşruiyet Çabasının Sonuçsuz Kalması: PKK, devletin karşılayamadığı sosyal ihtiyaçlardan doğan hoşnutsuzlukları istismar ederek meşruiyet kazanmaya çalışmıştır. Ancak Türk Devleti’nin aldığı önlemler karşısında bu çabalar sonuçsuz kalmıştır.
Silah ve kimlik… PKK’nın stratejik evrimi… Halk savaşı stratejisinden Hibrit Modele…
PKK’nın 1995 sonrası “hibrit modele” geçişi, başarısız askeri stratejiden uzaklaşarak, seçici terörist saldırıları ve yumuşak güç siyasi faaliyetlerini birleştiren yeni bir yaklaşımı benimsemesi anlamına gelmektedir. Bu stratejik değişim, örgütün Mao’nun uzun süreli halk savaşı stratejisinin ikinci aşaması olan stratejik dengeye askeri yollarla ulaşamayacağını kabul etmesi üzerine zorunlu hale gelmiştir.
PKK’nın 1995 sonrası “hibrit modele” geçişiyle birlikte, örgütün söyleminde ve stratejik önceliklerinde önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu dönüşümün en belirgin göstergelerinden biri de, örgütün eski askeri ve ideolojik söylemlerini terk ederek “Halkın Siyasi Örgütü ve Eylemi” ve “Demokratik Çözüm Manifestosu” gibi yeni kavramları benimsemesidir. Özellikle Öcalan’ın 1999’da yakalanmasından sonra, “devrimci güç,” “devrimci şiddet,” “halk savaşı” ve “uzun süreli halk savaşı” gibi eski söylemlerin yerini bu yeni ifadeler almıştır.” Halkın Siyasi Örgütü ve Eylemi” ve “Demokratik Çözüm Manifestosu” kavramları, PKK’nın mücadelesini daha çok etnik kimliğin korunması ve birleştirilmesi ekseninde, “demokratik” ve “yasal” bir zeminde sürdürme kararlılığını yansıtmaktadır.
Bu yeni söylemler, “Demokratik Cumhuriyetin temellerini oluşturan etnik kimlik odaklı söylemler” olarak formüle edilmiş ve PKK’nın Yedinci Kongresi’nde benimsenmiştir. Bu söylem değişikliği ile birlikte PKK, siyasi hedefleri açısından sosyal talepleri ve meşruiyet sorunlarını ön plana çıkarmıştır. Örgüt, Mao’nun stratejisinin “modasının geçtiği” ve “uygulanamaz” olduğu inancıyla, silahlı mücadelenin hedeflerinden ziyade, hukuki ve kurumsal dinamikler aracılığıyla etnik kimliğin tanınmasına dayalı siyasi baskıyı vurgulayan sosyo-politik bir yola girmiştir.
Bu yeni stratejinin temel özellikleri şunlardır:
• Etnik Kimliğe Vurgu: Askeri zaferin gerçekçi bir hedef olmadığını fark eden PKK, etnik kimliğin korunması ve birleştirilmesi üzerine odaklanmıştır. Sivil nüfusu “demokratik” ve “yasal” bir temelde motive etmeyi ve birleştirmeyi amaçlamıştır. Bu, kuruluşundan bu yana savunduğu “sosyalist Kürdistan” fikri yerine Kürt milliyetçiliği fikrini vurgulayan bir değişimdir.
• Yasal Siyasi Faaliyetler: Hibrit model, “yasal” siyasi faaliyetleri önceliklendirmiştir. PKK, yasal siyasi partiler kurarak halk desteğini artırmayı hedeflemiştir.
• Propaganda ve Siyasi Protestolar: Etnik kimlik temelinde halkı bir arada tutmak için propaganda faaliyetlerine devam edilmiştir.
• Seçici Terörist Saldırılar: Gerekli durumlarda, gücünü sürdürmek ve artırmak için belirli terörist saldırıları da kullanmıştır.
• Söylem Değişikliği: Öcalan’ın 1999’daki yakalanmasından sonra, “devrimci güç”, “halk savaşı” gibi söylemlerin yerini “Demokratik Değişimin Öncüsü PKK” ve “Demokratik Çözüm Manifestosu” gibi söylemler almıştır. Bu değişim, PKK’nın Yedinci Kongresi’nde “Demokratik Cumhuriyet”in temelleri olarak formüle edilmiştir.
• Müzakere Süreçleri: Yeni stratejisi kapsamında, PKK 1993/2006–2015 ve 2025 dönemlerinde müzakere süreçlerini tercih etmiştir. Ancak bu söylemsel dönüşüm, askeri faaliyetlerin tamamen terk edildiği anlamına gelmemiştir. PKK, “Halkın Siyasi Örgütü ve Eylemi” gibi söylemlerle siyasi meşruiyet arayışına girerken, aynı zamanda gücünü sürdürmek ve artırmak amacıyla belirli anlarda seçici terörist saldırıları da bir araç olarak kullanmaya devam etmiştir. Bu durum, PKK’nın silahlı mücadele hedeflerinden ziyade, “yasal” kurumsal dinamikler aracılığıyla etnik kimliğin tanınmasına dayalı siyasi baskıyı esas alan bir sosyo-politik yola girdiğini göstermektedir.
Hibrit Modele Geçiş ve Müzakere Süreçlerinin Bağlamı
Hibrit model, terörist faaliyetlere yönelik seçici hedeflerle birlikte “yumuşak güç siyasi faaliyetlerinin” birleşimini içermektedir. PKK’nın hibrit modele geçişi (1995 sonrası) ile birlikte, örgütün stratejik öncelikleri ve mücadele yöntemleri önemli ölçüde değişmiş ve bu yeni modelde müzakere süreçleri kritik bir yer edinmiştir. PKK, koşullar olgunlaştığında ateşkes, 2006-2015 ve 2025 dönemlerinde müzakere süreçlerini tercih etmiştir.
Müzakere Süreçlerinin Stratejik Önemi:
1. Askeri Başarısızlığın Kabulü: PKK’nın Mao’nun halk savaşı stratejisinin “modasının geçtiği” ve “uygulanamaz” olduğu inancı, müzakere eğilimini güçlendirmiştir. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 1993’te terörle mücadelede “alan kontrolü” stratejisine geçmesi ve PKK’ya ağır kayıplar verdirmesi, örgütün askeri inisiyatifini kaybetmesine neden olmuştur. Bu, müzakereleri bir çıkış yolu olarak görmelerine yol açmıştır.
2. Siyasi Meşruiyet Arayışı: Hibrit modelle birlikte PKK, “demokratik” ve “yasal” bir temelde sivil nüfusu motive etme ve birleştirme çabasına girmiştir. Müzakere süreçleri de, örgütün kendini siyasi bir aktör olarak konumlandırması ve Kürt etnik kimliğinin tanınmasına dayalı siyasi baskı oluşturması için bir yol olarak görülmüştür.
3. Sosyo-politik Yola Geçiş: PKK, silahlı mücadelenin hedeflerinden ziyade, etnik kimliğin hukuki ve kurumsal dinamikler aracılığıyla tanınmasına dayalı siyasi baskıyı vurgulayan sosyo-politik bir yola girmiştir. Bu yol, bir yandan siyasi protestoları ve ayaklanmaları teşvik ederken, diğer yandan gücünü sürdürmek ve artırmak için belirli anlarda seçici terörist saldırıları da kullanmıştır. Müzakere süreçleri, bu sosyo-politik yolun önemli bir bileşeni olarak işlev görmüştür.
4. Global ve Bölgesel Değişimler: Hibrit stratejinin benimsenmesi ve müzakereye yöneliş, küresel ve bölgesel değişimlerin, özellikle de Soğuk Savaş sonrası dönemde “askeri yöntemlerin” ve Mao’nun halk savaşı stratejisinin gözden düşmesinin bir sonucudur. Sonuç olarak, müzakere süreçleri (1993/2006-2015, 2025), PKK’nın askeri başarısızlıklarının ve ideolojik dönüşümünün bir sonucu olarak benimsediği hibrit modelin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu süreçler, örgütün siyasi hedeflerine ulaşmak için askeri şiddeti tamamen terk etmeden, etnik kimlik temelli siyasi meşruiyet arayışını ve hukuki-kurumsal dinamikler üzerinden siyasi baskı oluşturma çabasını yansıtmaktadır.
Müzakereler, PKK’nın siyasi gücünü koruma ve artırma stratejisinin bir bileşeni haline gelmiştir. Türkiye’nin dönemin konjonktürü içinde siyasî talepleri karşılamak üzere “yeni kanallar” açması PKK’ya siyasî meşruiyet devşirme zemini sunduğu anlamına gelir.
Halk Savaşıyla Kürdistan Devleti Sürecinden Demokratik Ulus’la Devlete…
Sayın Nihat Ali Özcan ve Erol Başaran Bural’ın bu ampirik çalışmasındaki tespitleri sizlerle paylaştım.
Bu tespitleri dikkate alarak şu değerlendirmeyle sonuçlandırıyorum: PKK’nın devletçi hedefinin adı ve biçimi değişmiş, siyasî meşruiyet ve alan kazanımı önceliklenmiştir. Bu, resmî bir “nihai vazgeçiş” ilanından ziyade stratejik/retorik yeniden çerçevelemeye işaret eder. Hibrit model, PKK’nın “Kürdistan Devleti” şeklindeki nihai amacından tamamen vazgeçtiği anlamına gelmemekte, ancak askeri yenilgiler ve değişen küresel/bölgesel koşullar karşısında bu amaca ulaşmak için araçlarını, söylemini ve önceliklerini değiştirdiği bir stratejik dönüşümü ifade etmektedir. Örgüt, etnik kimliği merkeze alan ve yasal siyasi faaliyetleri öne çıkaran bir “hibrit modele” geçerek mücadelesini “siyasi” bir zemine taşımayı hedeflemiştir.
Silahla ulaşmasını engelleyen faktörleri silah bırakma sürecinde ortadan kaldırmak istemektedir.
PKK, bugüne dek ateşkes ve müzakere süreçlerini silah bırakmanın bir yolu olarak değil, siyasî pozisyonunu güçlendirmenin aracı olarak kullandı. 2015 öncesi Çözüm Süreci bunun en çarpıcı örneğidir. PKK, silah bırakma vaadiyle müzakere masasına oturmuş, fakat bu süreci hem Türkiye’deki meşruiyet açığını kapatmak hem de Suriye’de YPG üzerinden yeni bir silahlı alan kurmak için değerlendirmiştir. Sürecin ardından Türkiye’de hendek terörü sahaya sürülmüştür. Çözüm sürecinin sonlandırılması ve terörle mücadelenin başlamasıyla örgütün hibrit modeli akamete uğratılmıştır.
Sonraki dönemde ise(2025) PKK bu defa içerde meşruiyet sağlamak ve Suriye’deki silahlı varlığını ve hakimiyet alanını korumak için önce silahları bırakmak taktiğine başvurmuştur. “Silah yakma mizanseni” ile gündeme gelen sözde silahsızlanma, aslında PKK’lıların hukuki statüsünü değiştirme, cezasızlık ve anayasal-yasal düzenlemelerle taleplerini dayatma arayışına dönüştü. TBMM kurulan komisyon PKK’nın meşruiyet sorununu aşması için öncelikli bir araçtır. Bu süreçte PKK’nın Kürtlerin temsilcisi, Öcalan’ın da kurucu önder olarak sunulması da bu meşruiyeti sağlamanın araçlarıdır.
Komisyon PKK açısından üç işlev görebilir: Meşruiyet aracı: Meşruiyet açığını kapatma ve “iki eşit taraf” algısı yaratma.
Operasyonel soluklanma: Ateşkeslerde görüldüğü gibi yeniden örgütlenme/lojistik toparlanma için zaman ve koruma şemsiyesi üretme riski ve Suriye’deki varlığını tahkim etme fırsatı elde etmek. Gündem çerçeveleme: Askerî alanda kayıpları siyasî zeminde telafi ederek yeni kazanımlar sağlamak. Silahları teslim etmeyi bir zafer olarak çerçevelendirmenin amacı da budur. Öcalan’ın “demokratik ulus” kavramı, halk savaşıyla devletten halka gitme stratejisinin başarısızlığından sonra halktan devlete gidiş şeklinde yeniden formüle edilmiştir. Bu yaklaşım, silah bırakmayı bir taktik adım gibi sunarken, Türk milletini bir arada tutan milli devlet, milli kimlik, vatandaşlık, Türkçe ve milli egemenliği hedef almaktadır. Bu strateji, Ortadoğu’da İsrail’in etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden milli devleti zayıflatma projelerine de denk düşmektedir.
PKK, Mao’nun halk savaşı stratejisinde başarısız oldu, çünkü ideoloji çöktü, lojistik dağıldı, halk desteğini kazanamadı ve TSK’nın alan kontrolü stratejisi oyunu bozdu. Bunun üzerine örgüt, “hibrit strateji”ye geçti: siyasal mecraları, müzakere süreçlerini ve zaman zaman taktik şiddeti birleştiren bir yol. Dolayısıyla bugün “Terörsüz Türkiye Komisyonu” gibi adımlar, doğru çerçevelenmediğinde, PKK açısından yeniden meşruiyet devşirme ve nefeslenme fırsatına dönüşebilir. Asıl sınav, bu süreçlerin terörün tasfiyesine mi, yoksa örgütün hibrit stratejisinin yeni evresine mi hizmet edeceğinde yatıyor.
Bu evrede PKK’nın etnik kimlik oluşturma ve birleştirme amacının ve sorunun çözülmesi için bunların karşılanmasına yönelik sürecin meşrulaşması bu defa halk savaşı başlatamayan PKK’nın kitlesel ve dış desteklerle halkla devleti karşı karşıya getirmeye yönelebilir. Halk savaşı çıkarmada yenilgiye uğrayan PKK, bugün silahsız teröristleri siyasetin içine sokarak aynı hedefe farklı yollardan ulaşmayı amaçlamaktadır. Dağda silahla yapamadıklarını, aşağıdan içlerinde bulunarak halk tabanını dönüştürerek yapmaya yönelmektedir.
Asıl dikkat edilmesi gereken, PKK’nın hibrit stratejisinin meşruiyet kazanmasına izin vermemek ve milli devletin kavrayıcı gücünü —milli kimlik, kültür, ekonomi ve vatandaşlık değerleriyle— daha da güçlendirmektir. Türk milleti, bu değerlerde zafiyet göstermediği sürece PKK’nın hibrit stratejisi de akamete uğrayacaktır. Strateji, uzun vadeli hedeflere ulaşmak için izlenen planlı bir yol haritasıdır.
Atatürk’ün şu tespiti, bugün de yol göstericidir: “Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak… Genellikle milleti uzun emeller peşinde yorarak zarara sokmamak…”
Bu ilke, bu süreçte yol göstericidir.
PKK, kimi zaman “hibrit strateji” adı altında askeri ve siyasi araçları birleştirse de, asıl hedefini gizleyerek meşruiyet devşirmeye çalışmaktadır.
Bu noktada devletin ve milletin yapması gereken, Atatürk’ün belirttiği “milli siyaset” anlayışına sıkı sıkıya bağlı kalmaktır. Milli siyaset, yalnızca güvenlik önlemleriyle değil; milli kimliğin, milli egemenliğin, vatandaşlığın ve ortak değerlerin korunmasıyla mümkündür.
Taktiksel tuzaklara düşmeden, milletimizi uzun emeller peşinde yormadan, kendi gücümüze dayanarak, devletin bütün kurumlarında kararlı bir milli duruş sergilemek, PKK’nın stratejisini boşa çıkaracak en doğru yoldur.