La-ahlaki siyaset: Değer temellerinden kopuş
La-ahlaki siyaset, yönetim ve karar süreçlerinde ahlaki ilkelerin, değerlerin ve kamusal yararın göz ardı edilmesi; bunların yerine güç, çıkar ve pragmatizmin geçmesi anlamına gelir. Böyle bir siyaset anlayışı, bireylerin güven duyabileceği ortak normları aşındırır. Ortak değerlerin erozyonu, toplumsal yapının “biz” fikrinden “ben” merkezli bir düzleme kaymasına neden olur.
- La-ahlaki siyasetin bireysel ahlak anlayışına etkisi
Değer ve ilke yoksunu siyaset, bireyler için model oluşturur. Toplumun tepe noktasında görülen ilkesizlik, zamanla bireylerin günlük davranış kalıplarına sirayet eder:
-Kamu yararı yerine kişisel çıkarı önceleme,
-Sorumluluktan kaçma,
-Etik kaygıları araçsallaştırma.
Böylece bireyler, ortak etik yerine “hayatta kalma ve çıkarını koruma” odaklı la-ahlaki bireysellik geliştirir.
- La-ahlaki bireyselliğin toplumsal yozlaşmaya yol açması
Bireysel düzeyde oluşan bu değer boşluğu, toplumsal düzeyde derin sonuçlar doğurur:
-Toplumsal Güven → Karşılıklı güven zayıflar; herkes potansiyel rakip olarak görülür.
-Kamu Kurumları → Liyakat yerine sadakat ve çıkar ilişkileri hâkim olur.
-Hukuk ve Adalet → Adalet algısı “güçlünün haklı olduğu” inancına dönüşür.
-Sivil Toplum → Ortak değer üretme kapasitesi azalır, çıkar grupları öne çıkar.
- Döngüsel bir çürüme: Siyasetten topluma, toplumdan tekrar siyasete
La-ahlaki siyaset, bireylerin ahlak anlayışını dönüştürür; la-ahlaki bireyler ise bu siyasal kültürü yeniden üretir. Böylece bir yozlaşma döngüsü ortaya çıkar:
-İlkesiz siyaset → ortak değerlerin aşınması
-Ortak değerlerin aşınması → bireysel etik çöküşü
-Bireysel etik çöküşü → toplumsal yozlaşma
-Toplumsal yozlaşma → la-ahlaki siyasetin yeniden güçlenmesi.
- Medeniyetimizin Kadim Düşünceleri
Tarih boyunca pek çok Türk ve İslam düşünürü, siyaset ile ahlak arasındaki bağın kopmasının bireysel ve toplumsal yozlaşmaya yol açacağını vurgulamıştır:
İbn Haldun (1332-1406) – Mukaddime:
“Mülk (devlet), adalet ile kaimdir. Adaletin olmadığı yerde zulüm hâkim olur, zulüm ise medeniyetin yıkımına yol açar.”
İbn Haldun’a göre siyaset, ahlaki ve adalet temellerinden koptuğunda, bireyler devlete güvenini kaybeder, toplumsal çözülme başlar. Bu “üstten alta yayılan yozlaşma” fikrinin tarihsel bir teyididir.
Farabi (872-950) – El-Medinetü’l-Fazıla:
“Yöneticinin amacı halkın saadeti değilse, şehir ahlaksız bir şehir olur.”
Farabi, devletin amacını bireysel çıkar değil, ortak iyilik olarak tanımlar. Ortak iyilikten sapma, bireyleri kendi menfaatine kapanmış la-ahlaki varlıklar hâline getirir.
Nizamülmülk (1018-1092) – Siyasetname:
“Devlet, halkın rızası ve adalet ile ayakta durur; aksi hâlde, kılıç bile onu koruyamaz.”
Burada “adaletsiz yönetim”in toplumsal çürümenin kaynağı olduğu vurgulanır. Nizamülmülk’e göre yöneticinin ahlaksızlığı, halkın ahlakını da bozar.
Kınalızade Ali Efendi (1510-1572) – Ahlâk-ı Alâî:
“Ahlak bozulursa siyaset bozulur; siyaset bozulursa ahlak bozulur.”
Bu karşılıklı etkileşim, “siyaset → bireysellik → toplumsal yozlaşma” döngüsünün Osmanlı düşüncesindeki net ifadesidir. Kınalızâde de ahlâk ve siyaset iç içe olarak ele alınmıştır. Ancak ahlâklı bireylerin, siyaset ile uğraşabileceğinin altı çizilmiş ve siyasetin ahlâkı içermesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
Yusuf Has Hacib (11. yüzyıl) – Kutadgu Bilig: “Beyler kanunu doğru tutmazsa, halk da kanunu tutmaz.”
Liderin ahlakı, toplumun ahlakını doğrudan belirler; tepeden gelen yozlaşma halka sirayet eder. Bu ifadeler, ahlaksız siyasetin yalnızca yönetim katını değil, bireyin ahlakını ve toplumsal düzeni de bozacağını tarihsel bir perspektifle ortaya koyar.
- Çözüm: Siyasetin değer temelli yeniden inşası
Bu kısır döngüyü kırmanın yolu, siyaseti yeniden değer temelli hâle getirmekten geçer. Bunun için:
Ahlaki şeffaflık: Siyasi kararların değer dayanağının açıklanması ve uyumu.
Liyakat ve adalet: Kamusal görevlerde ehliyetin esas alınması.
Kamu yararı bilinci: Politikanın merkezine kısa vadeli çıkar değil, uzun vadeli toplumsal fayda koymak.
Etik liderlik: Toplumun ahlaki ufkunu genişletecek örnek kişilikler.
Kamusal karar süreçlerinde denge ve denetim: Yasama, yürütme ve yargı arasındaki yetki dengesi.
Ortak değerlere dayanan siyaset: Toplumsal vicdanın ahlaki ve hukuki ilkelerinin ölçülülüğüne “uygun davranmak”.
La-ahlaki siyaset, yalnızca bugünün politik sorunlarını değil, geleceğin toplumsal yapısını da belirler. İlkesizliğin yukarıdan aşağıya yayıldığı bir ortamda, bireyler varoluşlarını korumak için la-ahlaki bireysellik geliştirir; bu da toplumsal yozlaşmayı hızlandırır. Değer temelli siyaset, bu çürüme zincirini kırabilecek tek yoldur.