“Allah kullarına adâletle hareket etmelerini” (el-Enam 6/152; en-Nahl 16/90; eş-Şura 42/15), “anlaşmazlıkların çözümünde adâletle hükmedilmesini, âile ve toplumsal hayatta âdil davranılmasını, hüküm ve şâhitlikte anne baba, akrabalık, sevgi veya nefretlerine göre hissî değil âdil olmayı ister” (en-Nisa 4/58, 135; el-Mâide 5/8; eş-Şura 42/15).
İmam Maturidi “Bir topluluğa duyduğunuz kin, haset, nefret veya düşmanlık sizi adâletsiz davranmaya itmesin. Âdil olun!” (el-Maide 5/8) ayetini şöyle açıklıyor:
“Delilleri ve gerçeği açıklamayı ve hükümleri öğretmeyi Allah için ayakta tutun! Bir gruba yönelik nefretiniz veya memnuniyetiniz kendilerine gerçeği açıklamanıza, delilleri ve hükümleri öğretmenize engel olmasın! Adâlet öyle bir olgudur ki iyi halde de kötü halde de doğruluğu ve dürüstlüğü gerektirir. Takvâ’ya en uygun eylem de budur!”
İmam Maturidi’ye göre “hükümet etme” bir erk kullanımının değil yeryüzüne yönelik olarak bir imar ve insanlar arasında hakkı ve hukuku hâkim kılmanın aracıdır. “Hüküm” yönetimde insanlara eşit muamelede bulunma sorumluluğudur.
İbni Haldun Mukaddimede şöyle ifade ediyor:
“Eğer yöneticiler yumuşak ve adil olurlarsa, insanların katlanmak zorunda kalacakları (haksız) hükümler ve yasaklar olmayacağı için, o yönetim altındakiler, bir baskıya maruz kalmayacaklarına güvenerek kendi kişiliklerindeki cesaretlerini veya korkaklıklarını muhafaza ederler. Böyle bir durumda cüret ve cesaret tabiatlarının bir parçası olur ve bunun dışındaki bir duyguyu da tanımazlar.
Ancak yöneticiler ve yönetimleri baskıya, boyun eğdirmeye ve korkuya dayanırsa insanların ekonomik motivasyonunu kırarak, mülkiyet güvensizliği yaratarak, sosyal dayanışmayı zayıflatarak, doğal eğilimlerini körelterek, öğrenilmiş çaresizlik duygusu yaratarak ve yönetime olan güveni yok ederek insanların güçlülük ve cesaretini kırar ve onları atalet ve tembelliğe sürükler. Bu durum, hem bireylerin hem de toplumun genel olarak zayıflamasına ve çöküşüne zemin hazırlar.”
Turtuşi’nin SİRÂCU’L-MÜLÛK – Siyaset Ahlâkı ve İlkelerine Dair kitabında şunu ifade etmiştir:
“Ey yönetici, bilmelisin ki devlet bir vücuda benzer. Sen onun başısın. Vezirin bu vücudun kalbi, yönettiklerin bu bedenin ayaklarıdır. Senin danışmanların ve yardımcıların ise vücudun kollarıdır. Ama en mühimi şu ki, bedenin ruhu adalettir! Ruhsuz beden neye yarar?”