Cehalet…


İmam Maturidi, bilginin temel aracı duyuların idrakini inkâr edenin cehaleti tercih ettiğini, bunlarla bir şeyin varlığı üzerinde yürütülen fikri tartışmaya girilmemesini ve bunlara mizah kabilinden “İnkâr ettiğini biliyor musun?” diye cevap vermek gerektiğini.” İfade etmiş.

Bu tesbit Soljenitsin’in Gulag Takımadaları kitabında yer alan aşağıdaki pasajı hatırlattı:

İskolastikçileri, medrese felsefesi yapanları sanki bir kişi olarak karşımda görüyorum. Her seferinde, aynı delili, aynı sözlerle tekrarlıyorlar. Fikirlerinize karşı kullandığı zırhı delemezsiniz, en kuvvetli tarafları da o! Dökme demirden yapılı alınları delecek, zırh delici cinsinden mermi, henüz bulunmadı. Onlarla ciddi tartışırsın, bitkin düşersin. Olmaması için çekişmeyi eğlendirici programın bir parçası, oyun olarak önceden kabullenmek gerekir.

Dostum Panin’le beraber “stolıpin” (Tutuklu nakli için değiştirilmiş yolcu vagonu.) vagonunun orta rafında yolculuk ediyoruz. ..istasyonların birinde kompartımanımıza – okumuş bir Marksist soktular. Komünizm Akademisinin eski profesörü olduğunu saklamıyor. Adamın ilk sözlerinden, delinmezlerden biri olduğunu anladık. Hapiste otura otura küflenmişiz, daha çok oturacağız. Canımız sıkkın, eğlence arıyoruz:

– Merhaba.

– Merhaba.

– Çoktan mı hapistesiniz?

– Oldukça.

– Az mı kaldı?

– Hemen hemen yarıladım.

– Şuraya bakın – köyler çok fakir: saman, iğri büğrü izbeler.

– Çar düzeninin mirası.

– Sovyetlerin 30 yılını da ekleyin.

– Tarih açısından önemsiz süre.

– Kolhozcuların açlık çekmeleri kötü.

– Bütün ocakları gözden geçirdiniz mi?

– Bizim kompartımanda dilediğiniz kolhozcudan sorunuz.

– Hapse konanların hepsi kızgın, objektif görüşten yoksundurlar.

– Fakat ben de kolhozlar gördüm…

– Demek, tipik kolhoz değildi.

-Yaşlılardan sorun: Çar zamanında hepsinin karnı tok, giyiniktiler, bayramları da boldu.

– Sormam. İnsan hafızasının sübjektif özelliği: Geçmişi överler. Kel ölür-sırma saçlı olur, kör ölür-badem gözlü olur. Bayramlara gelince halkımız sevmez onları, halkımız çalışmayı sever.

-Kimi şehirlerde ekmek sıkıntısının sebebi ne ola?

-Ne zaman?

-Savaştan hemen önce de oldu

-Doğru değil. Savaştan önce her şey düzene girmişti.

-Volga boyu şehirlerde binlerce kişilik kuyruklar görülürdü

-Dar sınırlı ulaşım arızası olsa gerek. Fakat hafızanın sizi aldatması akla daha yakın

-Şimdi de yetmiyor!

– Koca karı dedikodusu. Bizde 7 – 8 milyar pud (1 Pud-1 6 kg.) tahıl var.

– Fakat mayalanmış o .

– Tam tersine-seleksiyonun başarısı.

– Birçok dükkânda tezgâhlar boş.

– Hantallık belirtisi, mevzii olay.

– Fiyatlar da yüksek, işçiler birçok şey alamıyorlar.

– Fiyatlarımız bilimsel şekilde ayarlıdır, başka yerde yok.

– Ücretler düşük olmalı o halde.

– Onlar da bilimsel şekilde ayarlı.

-Bu durumda yapılan ayarın, …,karşılığının verilmediği anlamı çıkar.

-Politik ekonomiden haberiniz olmadığı anlaşılıyor, mesleğiniz ne?

-Mühendis.

-Gördünüz mü, ben ise iktisatçı. Tartışmayın. Bizde karşılıksız çalıştırma imkânsızdır.

– Peki, eskiden aile reisi tek başına ailesini beslerken, şimdi bunun altından 2 – 3 kişi kalkabiliyor, niçin acaba?

– Çünkü eskiden işsizlik vardı, ev kadını iş bulamıyordu, topluca açlık çekerlerdi. Kadının çalışması ona eşitlik kazandırma açısından da önemlidir.

-Eskiden yalnız gündüzleri çalışırken, şimdi ikisi de akşamda çalışacak.İş-çocuk terbiyesi için kadında vakit kalmıyor

-Vakti var. İşin çoğu-çocuk bahçesi, okul ve komsomola düşüyor

-Nasıl terbiye görüyorlar? Kabadayı çıkıyorlar

-Benzeri bile değil. Gençlik-yüksek ideal peşinde

-Gazetelere bakarsanız – öyle. Fakat bizim gazeteler yalan söyler.

-Kapitalist gazetelerden daha dürüst. Onları okumalıydınız.

-Verin, okuyayım.

-Tamamen gereksizdir.

-Fakat yine de gazetelerimiz yalancı.

-Emekçi sınıfıyla bağları kuvvetlidir.

-Suçluluğun artmasına ikinci sebep – kanunlarımızdır. Anlamsız ve merhametsizdir.

-Tam aksine, mükemmel kanunlar. Tarih daha iyisini bilmiyor.

– Her yanda karaborsa, rüşvetçilik, suiistimaller.

– Komünist terbiyeye kuvvet vermemiz gerekiyor.

Bu hava içinde devam. Çok soğukkanlıdır. Kullandığı dil beynini yormaz. Ha onunla tartıştın, ha çöle yürüyüşe çıktın. Bu gibiler için: Tüm nalbantları dolaştı, nallanmadan geri geldi, derler. Onunla tartışmak yarar sağlamaz. Onunla oyun oynamak… fakat satranç değil, ‘yoldaş’ oyununu oynamak daha ilginç olur.

Var öyle bir oyun. Çok basit. Birkaç kere ona ‘evet efendim’ diyeceksiniz. Adamın kendi kelime koleksiyonundan birkaçını sıralayın. Hoşlanır bundan.

Çevresinde düşman görmeye alışmıştır, karşılık vermekten bıkmıştır, hele konuşma yapmaktan büsbütün kaçmıştır, çünkü her söylediği silah olarak yine kendisine karşı kullanılmıştı. Fakat sizi kendilerinden bildikten sonra açılır. İstasyonda gördüklerini size aktarır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir