Siyaset bilimci Stephen Walt 27 Nisan’da “Seçkinler Milliyetçiliği Yanlış Anlıyor” başlıklı makalesinde buna saygı göstermeyen Rusya, ABD ve Avrupa Birliği’nin sonuçta ortaya çıkan felaketlerden muzdarip olduğunu ifade etmiş:
“Putin’in hızlı ve başarılı bir askeri harekatla Ukrayna’da Rus etkisini yeniden kurma girişimini Ukrayna milliyetçiliğinin nasıl engelleyebileceğini anlamadaki başarısızlığı. Ukraynalıların şiddetli ve beklenmedik direnişi Rusya’nın önündeki en önemli engel oldu.”
“Ancak Putin, bu şekilde hata yapan tek dünya lideri değil. 20. yüzyılın büyük bir bölümünde, geniş sömürge imparatorluklarının Avrupalı yöneticileri, huzursuz ulusları emperyal egemenliği içinde tutmak için uzun, maliyetli ve nihayetinde başarısız kampanyalar yürüttüler.”
“Bu çabalar neredeyse her yerde -İrlanda, Hindistan, Çinhindi, Orta Doğu’nun çoğu ve Afrika’nın büyük bir bölümünde- ve korkunç bir insani maliyetle başarısız oldu. Japonya’nın 1931’den sonra Çin’i fethetme ve bir nüfuz alanı kurma çabaları da aynı şekilde başarısız oldu.”
“Vietnam Savaşı sırasında, milliyetçiliğin gücüne benzer bir körlük, ABD liderlerinin Kuzey Vietnam’ın ülkeyi yeniden birleştirmek için ödemeye hazır olduğu bedeli hafife almasına neden oldu.”
“Sovyetler Birliği, 1979’da Afganistan’ı işgal ettiğinde, Afganların yabancı bir işgalciyi püskürtmek için ne kadar şiddetli bir şekilde savaşacaklarını anlayamadığı için kedere boğuldu.”
“ABD’de bu deneyimlerden pek bir şey öğrenmedi. 11 Eylül 2001 sonrası Bush, Iraklı ve Afganların özgür olmayı arzuladıklarını ve ABD askerlerini selamlayacağını varsaydığı için, mevcut rejimi devirmenin ve yeni bir demokrasi getirmenin kolay olacağına kendini ikna etti.” “ABD’nin bunun yerine aldığı cevap, işgalci bir ordudan emir almak veya Batı değerlerini ve kurumlarını benimsemek istemeyen yerel bir nüfusun inatçı ve nihayetinde başarılı direnişiydi.”
“Milliyetçiliğin gücünü takdir edememek savaşlar ve işgallerle sınırlı değildir. Avrupa Birliği, kısmen ulusal bağlılıkları aşmak, ortak bir Avrupa kimliğini teşvik etmek ve tekrarlanan ve yıkıcı Avrupa savaşlarına yol açan rekabetçi baskıları azaltmak için kuruldu.”
“AB’nin barışçıl etkileri olduğu iddia edilebilir, ancak milli kimlikler Avrupa’nın siyasi manzarasının kalıcı bir parçası olmaya devam ediyor.2008 avro bölgesi krizi ve COVID-19 salgını sırasında birlik yoktu. İlk tepki Brüksel’e değil, kendi seçilmişlerine yönelmek oldu.”
“Milliyetçiliğin kalıcı cazibesini takdir etmedeki başarısızlık, İngiltere’nin AB’den çıkışını veya AB’nin liberal değerleriyle doğrudan çelişen şekillerde milliyetçilik anlayışıyla Polonya ve Macaristan’da partilerin kazanmasını hafife aldığını anlamaya yardımcı oluyor.”
Bunu kendi yakın tarihimizdeki gelişmelerden de gözlemleyebiliriz.Çözüm sürecinde milli kimlik, milli kültür, milli devlet, üniter devleti sorgulayan, ademi merkezi devlet, çok kültürlülük, alt kimlik-üst kimlik tartışmaları da milliyetçiliği hafife almıştı.
Mesele aynı zamanda ekonomik tercihlerde de kendini göstermiştir.Milli ekonominin rekabet gücü yerine ithalata bağımlılık, sıcak paranın cazip kılınması, düşük kur yüksek faiz uygulaması, dolarlaşma, üretim kaynaklarının yabancılaşmasının maliyetleri ortada.
“Hayatlarını ulusötesi, kozmopolit bir balonun içinde geçirenler, milliyetçiliğin gücünü de göz ardı edebilirler.” Milliyetçiliğin kalıcı önemine dair kanıt göz önüne alındığında, neden bu kadar çok akıllı lider onu hafife alıyor? Bunun sebebi ne olabilir?
“Belki de milliyetçiliği gücünü dikkate almayan uluslar ve liderleri kendilerini yalnızca biricik ve özel olarak görmüyor, aynı zamanda kendilerini diğerlerinden üstün görme eğilimindedir ve bu nedenle bir çatışma çıkması durumunda zafere ulaşacaklarına inanmışlardır.”
“Bu kör nokta bunların,başka bir ulusun onun dengi olabileceğini fark etmeyi zorlaştırmış olabilir. Amerika için Viet Cong’un veya Taliban’ın onları yenebileceğini anlamak zordu.Putin için de aşağılık olarak gördüğü Ukraynalıların Rus işgaline direneceklerini anlaması zor.”
“Liberalizmin bireye ve onun bireysel haklarına vurgusu, bakışımızı birçok grubun bireysel özgürlükten daha önemli gördüğü toplumsal bağlardan ve grubun hayatta kalmasına yönelik taahhütlerden uzaklaştırdığı ölçüde başka bir kör noktadır.”
Rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun ifade ettiği gibi “Milliyetçiliğin “dönüştürülebilir” olmaktan ziyâde “dönüştürür” olma niteliği, milliyetçilik karşıtlarının anlamakta en fazla zorlandığı, anlamakta olsalar bile en fazla direndikleri husûsiyetlerinden birisidir.”
Değerler ve çıkarlar üzerindeki çatışmaların yaşandığı süreçte muvazaalar daima tehlikelidir. Bugüne getirdikleri kolaylığı yarın çıkaracakları imkansızlıklarla ödetebilirler. Dönüştürülebilirlik veya başkalaşmayla melez ve yozlaşmış bir anlayış karşımıza çıkar. Milliyetçilik çerçevesi sadece “duygular” değil, aynı zamanda “ilkeler ve çabalar” ile ilgilidir.
“Bir politika manevrası önerisi hk. ne düşünüldüğü sorusuna Troçki’nin “Savaşla ilgilenmeyebilirsiniz ama savaş sizinle ilgileniyor.” sözünden mülhem şöyle cevap verilebilir: Milliyetçilikle ilgilenmiyor olabilirsiniz ama milliyetçilik yine de sizinle ilgileniyor.”
Yani kaçınamazsınız!