Silahla Bırakma Süreci…


Teröristbaşının PKK 12. Kongresine gönderdiği “Perspektif” medyada yer aldı. Burada yazdığı bazı hususları ve analizlerini paylaşmak istedim.

Şüphesiz teröristbaşı, PKK ve uzantılarının siyasal duruşunun nezdimizde kıymeti harbiyesi yoktur. Ancak bu süreçte devletin olduğuna dair iddialar ve TBMM’de bunlar için bir görüşme zemini oluşması ihtimali elbette ifadelerin sorgulanmasını gerektirmektedir. Zira mesele devlet ve toplum hayatımızla, kolektif vicdanla ilgilidir.

➡️Teröristbaşı: “Devlet bu masayı niye kurdu? Ve sizleri bu masada neden nasıl birleştirebildik? Bu ciddi bir buluşmadır.”

“Devlet denetiminde bu toplantımızla programını hazırlıyoruz. Nasıl bir demokratik toplum, bunun yoğun çabası içindeyiz.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Devletle birlikte, “demokratik toplumun” nasıl inşa edileceği üzerine bir program oluşturuluyor. Bu, örgütün kendi iç stratejik gündeminden ibaret değil; aksine, devletle en azından örtük bir mutabakat ya da müzakere zemininde geliştirilen bir dönüşüm çabasıdır. “Devlet denetimi” vurgusu, bu sürecin tek taraflı değil, karşılıklı tanınan bir çerçevede ilerlediğine işaret eder.

➡️Teröristbaşı: “Hükümet veya devlet bunu hemen silahsızlanma olarak lanse etmek istiyor. Bunun böyle konulması doğru değil. Doğrusunu biz ortaya koyacağız. Yeni bir dönem sözümüz, talebimizdir. Ama bu sadece onların istediği gibi olmaz. Bizim bu konuda hem teorik hem politik yürüyüşlerimiz oldukça olgunlaşmış, tecrübe birikimlerimiz oluşmuştur.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Bu açıklaması bir “çözüm zemini” değil, bir “pazarlık üstünlüğü inşa etme” gayretidir. Bu süreç silahların teslimi değildir. Devletin dediği gibi olmazmış. Talepleri varmış. Kendisini:

-devletle eşit bir aktör gibi tanımlıyor,

-şiddeti bir müzakere aracı olarak kullanıyor,

-hukukun yerine ideolojiyi koymaya çalışıyor,

-toplumu değil, örgütsel çıkarı merkeze alıyor.

➡️Teröristbaşı: “Demokratik toplum bu dönemin siyasi programıdır. Demokratik toplumun siyaseti demokratik siyasettir. Komünün kendisi de demokratik komündür. Bunların birbirinden ayrılması doğru olmaz. Komün toplumu demokratiktir.” “Belediyeler üzerinden de bu komünal toplum örgütlenebilir.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Devletle yapıldığı iddia edilen nasıl bir demokratik toplum arayışında “Demokratik toplum siyaseti”, klasik anlamda millî devleti, millî kimliği ve millî kültürü dışlayan; çok kimlikli, çok kültürlü ve çok dilli bir toplumsal yapıyı hedefleyen bir dönüşüm stratejisidir. Bu model, ulus-devletin yerine, halkların ‘komünal’ özyönetimlerini esas alan parçalı bir siyasal organizasyonu ikame etmeyi amaçlar.

➡️Teröristbaşı: “Silahlı mücadele; ulus-devlet amaçlı bir stratejiye dayalı olup bu amaçtan düşüş ve demokratik toplum programına geçiş demokratik siyaset ve hukuka dayanmayı gerektirdiğinden vazgeçilmeyi gerektirir. Karşılığı demokratik siyaset hakkının tanınması ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvencedir.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Bu ifade teröristbaşının silah bırakma çağrısı yaptığı 25 Şubat 2025 açıklama metni dışında İmralı heyetine sözlü olarak “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.” dediği ifadeyle aynıdır. O zaman metinde olmayan bu ifade nasıl kullanılır diye sorgulanmış hatta böyle birşey yok dahi denmişti. Şimdi görülüyor ki bu ifade aslında bir sürecin içinde bilinçli kullanılmıştır.

Silahlı mücadeleden vazgeçip demokratik toplum programına geçişin ön koşulu olarak “demokratik siyaset hakkı” ve “sağlam, bütünlüklü bir hukuki güvence” talep edilmektedir. Demokratik siyaset için Millî devleti esas alan merkezîyetçi yapılanmanın yerine, adem-i merkeziyetçi, çoğulcu ve komünal bir toplum modelinin benimsenmesi gerekmektedir.

Bu güvence, mevcut ulus-devlet yapısından vazgeçilerek; çok kimlikli, çok kültürlü, çok dilli ve çok katmanlı bir toplumsal-siyasal düzenin anayasal düzeyde tanınmasını ifade eder.

Bu model, her topluluğun -etnik, kültürel ya da bölgesel temelli-kendini özerk biçimde örgütleyebileceği sosyo-ekonomik ve siyasal yapılara kavuşmasını öngörür. Ulus-devletin üniter yapısına alternatif olarak, demokratik ulus kavramı çerçevesinde şekillenen; kolektif hakların tanındığı, çok kimlikli, çok kültürlü ve çok dilliliğin anayasal güvenceye alındığı bir hukuk sistemi talep edilmektedir.

Kısacası, önerdiği dönüşüm, millî kimlik, millî kültür, millî devlet ve üniter devlet anlayışlarının terk edilerek, demokratik çoğulculuğa dayanan, adem-i merkeziyetçi ve komünal bir toplumsal düzenin kurulmasıdır. “Sağlam hukuki güvence” talebi de bu yeni yapının anayasal ve kurumsal çerçevede teminat altına alınmasına yöneliktir.

➡️Teröristbaşı: “Devletle her tür diyalog ve görüşmeler PKK resmiyeti altında kabul görmediğinden önemli bir unsur olarak gündemleşmediğinden fesih gereklidir.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Devletle anlamlı bir diyalog ve çözüm süreci yürütülebilmesi için, PKK’nin mevcut yapısıyla ortadan kaldırılmasını gerekli görmektedir. Çünkü devlet, PKK adını taşıyan herhangi bir oluşumu resmen muhatap almadığı için, müzakerenin ön koşulu olarak örgütün feshi gündeme gelmektedir. Bu, müzakerelerin meşru kabul edilmesi ve anayasal zemine çekilmesi için sembolik ve siyasal bir eşiğin aşılması anlamına gelir.

Örgütün adı, sembolü ve varoluş tarzı dönüştürülmeden, devletin resmî müzakere yürütmesi mümkün görülmemektedir.

➡️Teröristbaşı: “Bunun başarıya ulaşması sadece Kürt, Kürdistan için değil bölge için de önemli başarılara yol açacaktır. Burada ulaşılacak bir başarı; Suriye, İran ve Irak’a da yansıyacaktır. Türkiye Cumhuriyeti için de hem kendisini yenileme, demokrasiyle taçlanma hem de bölgede öncülük yapma şansı olacaktır.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Türkiye’yi Kürt hareketinin bölgesel yayılımına öncülük eden bir “kurucu aktör” rolüne yerleştirerek, Türkiye’nin üniter devlet yapısını çözmeye ve bölge genelinde Kürt merkezli bir siyasal kuşak oluşturmaya dönük stratejik bir plan sunmaktadır. Bu, klasik anlamda bir ‘Büyük Kürdistan’ tahayyülünü modernize ederek konfederal ve çok kimlikli bir yapı üzerinden yeniden üretme girişimidir. Aslında bu ifade emperyal ülkelerin bölgesel siyasal haritayı yeniden tanzim eden planlarıyla uyumludur.

➡️Teröristbaşı: “Bu sürecin bölgesel sonuçlarının yanısıra enternasyonal sonuçları da olacaktır.”

“Bölge konfederalizmi mutlak bir gereklilik olarak ön plana çıkıyor. Ulus devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir.”

Yani teröristbaşı şunu ifade ediyor:

Demokratik konfederalizm, sadece Türkiye’de değil Ortadoğu genelinde ulus-devlet yapısına karşı geliştirilmiş, çok kimlikli, çok kültürlü, yerel özerkliklere dayalı bir siyasal modeldir. Bu modelde yerel topluluklar devletten bağımsız olarak kendi aralarında sınırları aşan birliktelikler ve işbirlikleri geliştirebilir.

➡️Teröristbaşının bu ifadeleri bizim için hiçbir anlam ifade etmez. Silahları teslim etmelerinin ve feshin sebebi terörle mücadele karşısında diz çökmeleri ve hedeflerine ulaşmalarının imkânsızlığıdır. Ancak varamadıkları nihai hedeflerini bu defa silahları teslim ederek ulus-devletimizi ve millet yapımızı hedef alan görüşlerinin kabulüne dair bir süreç elbette kamusaldır.

Bizleri asıl ilgilendiren konu bu düşüncelerin devletle müzakere edildiği ve silahları teslim için demokratik siyaset hakkının tanınması ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvence taleplerinin dikkate alınmak istendiği bir TBMM sürecinin başlatılmasıdır.

➡️Şimdi buradan açıkça soruyorum:

-Devletle görüşüldüğü iddia edilen “demokratik toplum inşa süreci” nedir? Gerçekten görüşülüyor mu? Görüşülmüşse hangi fikirler, hangi ilkeler üzerinden konuşulmaktadır?

-Teröristbaşının, Marksist-anarşist ABD’li düşünür Murray Bookchin’den devşirdiği “demokratik konfederalizm” ideolojisi, Türkiye Cumhuriyeti’ne nasıl yön verebilir? Böyle bir sapkın kurgu, anayasal düzenin temelini oluşturabilir mi?

-Milli devlet, milli kültür ve üniter yapı karşıtı bir zihniyet üzerine Türkiye Yüzyılı inşa edilebilir mi? Cumhuriyetin temel nitelikleriyle çelişen bu proje kim tarafından, hangi yetkiyle meşru görülmektedir?

-Ekolojik ve toplulukçu söylemlerle ambalajlanmış bir tür post-Marksist ideoloji, Türkiye’de yaşayan Kürt vatandaşların iradesi gibi sunulabilir mi? PKK ve teröristbaşını Kürtleri temsil ettiği iddiasıyla bu sapkın meşrulaştıran bir süreç kabul edilebilir mi?

-PKK Kürtlerin değil milli devlet, milli kimlik ve milli kültür karşıtı bir ideolojinin temsilcisi olduğu açıkken Kürtlerin tamamını aynı eksen altına sokmak hangi amaca hizmet eder?

– TBMM’de kurulması öngörülen komisyon, bu fikirlerin hangisini ve ne adına müzakere edecektir? Devletin görevlileri müzakere yapıyorsa TBMM’de görüşme zemini bunlar mı olacak?

-Ortada Kürt halkını temsil eden bir yapı değil, ideolojik olarak şekillendirilmiş total bir devrim projesi vardır. Bu yapı, halkın değil, ulus-devletlere alternatif olarak tasarlanmış konfederal bir sistemin taşıyıcısıdır. Bu durumun kabul edilmeyeceği açıkça ortaya konmalı değil midir?

-Kürt vatandaşlarımızın farklı siyasi tercihlere sahip olması doğaldır. Ancak bu, Bookchinci bir eko-Marksist dayatmanın adeta Kürtlerin iradesi olarak sunulması kabul edilebilir mi?

-Demokratik konfederalizm adı altında ulus-devletin parçalanması hedeflenirken, bu projenin Türkiye’nin üniter yapısına uzun vadeli etkilerinin bir çözülmeye götüreceği düşünülmüyor mu?

-Bu ideolojik modele dayalı olarak özerklik, yerel meclisler ve komünler gibi yapılar oluşturulursa, Türkiye’nin toprak bütünlüğü nasıl korunacaktır?

-Cumhuriyetin kurucu değerlerine düşman bir ideolojiyi taşıyan yapılarla yürütülen müzakereler, hangi anayasal meşruiyete dayanmaktadır?

-Silahla varamadıkları bu hedefler silahları teslimle meşruiyet kazanabilir mi?

-TBMM’de siyasi partilerin çözüm diye sunulan bu öneriler hakkında düşünceleri nelerdir? Neden suskundurlar?

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir